18. BÖLÜM / GÖZE GÖZ DİŞE DİŞ

537 85 10
                                    

Diyar ile Savaş'ın olaylarına giriyoruz bu bölüm sonrası... Artık hareketlenelim mi? Biraz daha fazla yoruma ihtiyacımız var gibi...

Keyifli okumalar:)

***

Üç gün... Koskoca üç gün... Ölü bir ruha sahip olmasının üzerinden tam tamına koca üç gün geçmişti. Yiyor, içiyor ve uyuyordu. Bu döngü günlerdir aynı şekilde devam ediyordu. Kalk kahvaltı et, bahçeye çık, bir şeyler iç, Poseidon ile oyna sonra geri yat. Bu süre zarfında Savaş'ı da çok fazla görmemişti. Gece yarısını geçerken eve giriyor, sabahın ilk ışıklarıyla da evden çıkıyordu. Gerçi görmemesi daha hayırlıydı onun için.

Bir de kâbusları vardı. Bitmek tükenmek bilmeyen kâbuslar... Akıl sağlığını yitirmesine neden olacak kadar zordu rüyasında savaştıkları. Gördüğü kâbusların yarattığı hezeyan çoğaldıkça bedeni daha çok bitkinleşiyordu.

"Diyar Hanım, Alparslan Bey geldiler efendim." Gözlerini bahçeden çekerek salonun girişindeki hizmetliye döndü.

"Salona al lütfen." Genç kız saygıyla geri çekilirken yeniden bahçeye göz attı ve kapıya doğru yöneldi. Alparslan'ın geldiğini duyunca Savaş'ın delireceğini bilmesine rağmen gözüne dışarıda görüşmek daha sakıncalı geliyordu. Olur da dışarda Alparslan ile görüştüğü Savaş'ın kulağına giderse bulunduğu yerin neresi olduğu umurunda olmaz yakar yıkardı. Ucunda rezil olmak vardı ve böyle bir rezillik Diyar'ın isteyeceği son şey bile değildi.

"Güzelliğim." Alparslan abisinin kollarını açarak konuşması üstüne bir de tatlı tatlı gülmesi Diyar'ı keyiflendirmişti.

"Alparslan abi." Adamın koca bedenine kollarını dolayıp göğsüne başını yasladı. "Hoş geldin."

"Hoş buldum abim." Saçlarını seven adama daha çok sokuldu. Alparslan ise bedenini sıkıca saran kadının saçlarını öperek çenesini kavradı. Güzelim yüzü kaşık kadar kalmıştı. Gözleri çok bitki bakıyordu. Baş parmağı ile yanağını okşadığı Diyar'ın gözlerine endişeyle bakmaya başladı.

"Neyin var güzelim?"

"Anlatacağım abi..."

"Bana anlatacağını biliyorsun. Ne varsa benden gizleme olur mu?"

"Biliyorum."

Koltuğa geçip oturduklarında Diyar, tereddütle Alparslan'ın gözlerine baktı. Ona anlatmak ne kadar doğruydu. Ya da ne kadarını anlatmalıydı bilmiyordu. Ama birisiyle konuşmaya ihtiyacı vardı. Birine anlatmalıydı. En azından onu anlayan birine...

"Bizim Savaş'la olan evliliğimiz..."

"Sana kötü mü davranıyor?" hiddetle sözünü kesen adama üzgün gözlerle baktı. Daha konunun başında bu kadar sinirleniyorsa devamını duyduğunda onu tutmak mümkün olacağa benzemiyordu.

"Bana kötü davranmıyor." Elbette ona nasıl davrandığına varıncaya kadar anlatmayacaktı. O kadar detaya girmese de olurdu. "Kötü değiliz ama iyi de değiliz. Nasıl desem bizim gerçek bir evliliğimiz yok."

"Yok derken?" Alparslan'ın gerçek manada şaşırmış çıkan ses tonu Diyar'ı düşünceye itmişti. Ne vardı ki bunda? Sonuçta ikisi de mecburiyetten bir araya gelmişlerdi.

"Abi durumları biliyorsun. Yani Savaş ile olan evliliğim zorunluluktu. Birbirimizi sevmiyoruz. Dahası ondan nefret ediyorum. Bana biçilmiş bir diyetti bu evlilik. O da kendince beni evlenerek kurtaracağını düşündü. Gerçi tek başına düşündüğünü zannetmem. Abimle ortak kararları bu yöndeydi."

"Emin misin abim, Savaş birilerini kurtarmak için ayak bağı edinecek bir adam değil. Savaş için zorunluluk yoktur. Tamam, Atahan için dünyayı karşısına alır ama konu kendi oldu mu en yakınını tanımaz."

KARANLIKLAR İÇİNDEWhere stories live. Discover now