bir

1.1K 125 97
                                    

Bir haftalık  hayatın bahşedilmesi için,iki hafta kozada kalan kelebek; kısacık ömrüne bir sümbülü sığdırdı.

°

Yanımda duyduğum gürültülü mırıltı sesiyle kulaklarım şenlenirken gözlerimi hafifçe aralayıp,tüm neşemi kazanmama yardımcı olan Sunshine'ı kollarımın arasına aldım.

Öpmek için yaklaştığımda dudağımı ve yüzümü yalayışıyla gülümsedim ve mutfağa doğru adımlayıp; süt kabına sütü boşalttım.

Birkaç dakikalık pankek yapma aramın ardından sonunda kahvemi de alıp, rahatça oturabilmenin tadına varıyordum.

Minho Hyung birkaç gündür evde olmadığı için,yemek öğünlerimi sürekli atlıyor;ramenden başka bir şeyle midem buluşmuyordu bile.

Evde olduğunda ve benim vardiyamın bittiği zamanlarda genelde denk geliyor, klasik kardeş kavgaları etmemiz kaçınılmaz oluyordu.

Yan yanayken kedi köpek gibi oluşumuzun aksine, benden uzakken onu çok özlediğimi hissediyordum.

Düşüncelerimden sıyrılıp filtre kahvemin son yudumunu da aldıktan sonra, bulaşıkları makineye yerleştirip üzerimi giyinmek için odama geçtim.

Üstüme vücudumu saran bir siyah t-shirt ve yırtık buz mavisi kotumu geçirdikten sonra altını da converselerimle kombinledim.

Siyah sırt çantamı sırtıma geçirip, telefonumu da cebime koyduktan sonra anahtarı da alıp evden çıkmak için adımladım.

İşe başlama saatim gelene kadar, tamamlamam gereken işleri bir an önce bitirmem gerekiyordu.

Hızla adımlayıp otobüs durağına ulaştım, birkaç dakika içerisinde gelen otobüse bindim ve varış için durağı bekledim.

En sonunda inme vaktim geldiğinde otobüsten adımladım ve  büyük sahafa göz gezdirdim.

Çok şükür ki açıktı.

Tahta hoş  ve tarihi işlemelere sahip olan ve kocaman dükkanın tarihi havasına ışık tutan kapıyı ittiğimde danışma bölümündeki Seungmin'le göz göze gelmiştim.

Gülümseyerek içeriye girdiğimde o da tıpkı benim gibi gülümseyerek bana karşılık verdi ve ayağa kalktı.

"Birkaç haftadır yolun buraya düşmüyordu,beni korkuttun."

Ellerimi saçlarıma doğru götürüp karıştırdım ve başımı eğerek ona yanıt verdim.

"Ah seni endişelendirdiğim için özür dilerim Seungminnie, birkaç haftadır işlerim aşırı yoğun bu yüzden teslim aldığım kitabı bile geri getiremedim."

Sorun değil anlamında başını sallarken,sırt çantamın ön tarafındaki fermuarını açıp içerisindeki kitabı aldıktan sonra Seungmin'e uzattım.

"Araştırmaların bitti mi?"

Sorduğu soruyla bir anda donup kalırken ağzımdan istemeden dökülen 'ne?' nidaları onu şaşırtmış olacak ki yanlış bir şey söyleyip söylemediğini düşünmeye başlamıştı.

"Ah evet araştırmam! Kafam biraz dalgın kusura bakma lütfen, yarısını tamamladım teslim tarihi ileri süreye çekildiği için biraz aylaklık ediyorum sanırım."

Diş tellerini göstermememek adına elini gülümserken ağzına doğru götürdüğünde ona kaşlarımı çatarak bunu yapmasını engelledim.

Birkaç dakika konuşmamızın ardından ona veda edip,sahaftan çıkmak için yola koyuldum.

Saat dört buçuğa tokmak vuruyor, benim için çalışma zamanının yaklaştığını bangır bangır bağırıyordu.

Mesaimden önce karnımı doyurmak için güzel bir yemek restoranı taramaya başlamıştım  gözlerimle.

Birkaç dakika sonra sahaftan çıkmamın ardından her seferinde gittiğim restorana gitmenin daha doğru olacağını düşünüp o restorana ulaştıktan sonra içeriye girip, masalardan birine oturmuştum.

Tavuk,çorba ve tteokbokki sipariş ettikten sonra gelmesini beklerken gözlerimi dışarıda gezdirmeye başlamıştım.

Ülke sonunda sıcak havaların esaretinden kaybolmuş, sonbaharın tatlı-ılık esintisiyle hafif hafif buluşmaya başlamıştı.

Birkaç ay boyunca ağaçlara eşlik eden yapraklar hüzünlü vedalarını gerçekleştiriyorlardı belki; ancak her merhaba, bir vedaydı.

Rüzgarın hışırtılı sesi dökülen yaprakları hüzünlü ayrılıktan uzaklaştırmak istercesine bir o yana bir bu yana savururken, Güneş de günlük vedası için hazırlıklarını yapıyordu.

Öyleydi ya bazı vedalar kalıcıydı, yaprakların ağaca vedası gibi.. Bir daha aynı yaprak olmayacaktı belki ama onun bittiği yerde başka  bir tanesi tomurcuklanacaktı.

Gözlerimi sağa -restoranın iç kısmına- doğru çevirdiğimde garsonun benim masama yaklaşmakta olduğunu görmüştüm.

Karnımdan gelen guruldama seslerini bastırmak için hafif eğimli bir şekilde otururken gülümser bir şekilde yemeğimi beklemeye başladım.

Yemeğin sıcaklığına ve içimi yakışına aldırış etmeden hızlı bir şekilde tek lokmada yemekleri silip süpürmeye başlamıştım aksi halde mesaiye geç kalmam aşikârdı.

Son tteokbokki parçasını alacakken dışarıdaki gürültülü bağırışma sesleri, restoranın kalın camekanını bile delip geçiyordu.

Gözlerim oraya odaklanırken iki genç adamın yolun ortasında tartıştığını net bir şekilde görebiliyordum.

Yemeğin son parçasını da yuttuktan sonra hızlı bir şekilde toplanıp, yiyeceklerin psrasını ödedikten sonra herkesin odağı olmuş kavgaya diktim gözlerimi.

Tanıdık beden, vücudumun duraksamasına sebep olurken göz devirdim.

Oldukça sinirli görünüyordu ve bir an olsun bağırmaktan vazgeçecekmiş gibi görünmüyordu.

Karışmak gibi bir niyetim yoktu tıpkı onun da dediği gibi -insanların seçimlerine karışmamalısınız- ilerleyip çantamın su konulan kısmındaki airpods kabımı çıkarıp kulaklıklarımı kulağıma yerleştirdim.

Karışmayacaktım ama ortalığı bu kadar karıştırıp, sokak ortasında bağırdığına göre izleme ve dinleme hakkım vardı değil mi?

Biraz duraksayıp telefonumdan müzik açarmışçasına kamera uygulamasına girip video kısmına tıkladıktan sonra kaydı başlatmıştım.

Telefonu kamera arkaya gelecek şekilde arka cebime koyarken, onların olduğu tarafa doğru eğilip -sözde çözülmüş olan- ayakkabı bağcıklarımı bağlamak için eğildim.

En fazla bir dakika süren oyalanmamın ardından yavaşça ilerleyip, çalıştığım markete doğru adımlamaya başlamıştım.

Karışmaya hakkım yoktu,kaydetmeye değil diye geçirdim içimden kendimi rahatlatırcasına. Dudaklarıma yerleştirdiğim gülümseme iyice genişlerken kendimi tekrarladım.

'Aradığım şeyin burada olacağını biliyorum.'

A branch of cigarette °hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin