on yedi

442 75 105
                                    

Felix yıllar süren yaşamı boyunca ilk kez bu kadar korktuğunu iliklerine hatta kemiklerine kadar hissetmişti.

Korkudan titreyen dizlerini gizlemek bir yana dursun,buna ek olarak burnu kanamaya başlamıştı.

Gözlerini kanla dolu tüplere dikti önce Felix, neydi bu ne yapmaya çalışıyor diye geçirdi içinden..

Birkaç saniye sonra burnundan akıp giden kanını, gömleğine doğru eğilerek silmişti.

"O-o tüptekiler ne?"

Karşısında takım elbiseleriyle bavulun önünde çökmmüş olan adam, bir yandan şırınganın ucuna iğneyi yerleştiriyordu.

"Benim kanım."

Duyduklarıyla Felix'in gözleri büyürken, korku hormonu delicesine salgılanmaya başlamıştı.

Nefes alış verişleri düzensizleşmiş ve bu yüzden kısmen bayılma evresine adım adım yaklaşıyordu. Gözlerinin görebildiği görüntü yavaş yavaş silikleşiyordu.

"Senin kanının ne işi var orada, ne yapıyorsun sen delirdin mi piç!"

Dişlerini sıkarak zar zor da olsa konuşuyordu ancak karşısındaki takım elbiseli adamın yüzünü birkaç saniye sonra daha da puslu görmeye başlamıştı.

"Siteye giriş şartlarını çok kolay unutmuşsun Yongbok, bu sitede akıllı birisi yok. Ve ne tesadüftür ki sen en sıyırmış olanına denk geldin!"

Felix oturduğu sandalyede iyice gerilmiş ayaklarını geri geri iterek sandalyeyi ondan birkaç adım daha geriye gitmesine yardımcı olmuştu ancak bu sadece nafileydi.

Karşısındaki adam onun gereksiz çabasına sadece gülerken, takım elbiseli olan fermuarlı bir bölmeden dmrt beş adet küçük kutular halinde sıvıları Felix'in önüne dizmişti.

"Beni öldürecek misin, ne çeşit ilaç bunlar?"

Felix korkudan dudaklarından nelerin döküldüğünü bile bilmezken, sadece bayılıp gitmeden önce ona neler yapacağını bilmek istiyordu.

"Seni öldürmeyeceğim Yongbokie, sana gerçekten yaşadığını hissettireceğim."

"Sana pintilik yapmayıp,sonsuz mutluluğu sunacağım."

Felix artık tutamadığı göz yaşlarını bırakırken, karşısındaki adam küçük kutuların içerisindeki sıvıları azar azar halde şırıngaya çekiyor,hepsinden almayı ihmal etmiyordu.

"Ah ne o bizim cesur ve metanetli Yongbok'umuz korkuyor mu?"

"Sen bu tür duyguları hissetmeyi biliyor muydun?"

"Kapa çeneni."

O dakika her şey sanki adeta bir sinemadaki filmin sonunda, her şeyin başa sarıp gösterilmesi gibi başa sararken sarışın olan istemsiz bir şekilde dudaklarına minik bir gülümseme kondurmuştu.

Elbette ki böyle duyguları hissetmeyi bırakalı çok olmuştu, küçük bir bebeğin yeni adım atmayı öğrenmesi gibi o da yeniden öğreniyordu çoğu şeyi.

Genç adam kendisini buzdan bir şatoya kapatmış,sonsuz bir duvar örmüştü herkese karşı.

Lakin hayatın ne zaman size neyi ve kimi getireceği asla belli olmazdı.

Hayata tutunmayı bırakacağını düşündüğünüz o anda ellerinizden tutan bir diğer el, yüz çevirdiğiniz hayata dört kolla sarılmanıza sebep olabilirdi.

Felix belki de tüm bunları tekrardan yaşamaktan korkuyordu, hayata tutunmak istemiyordu.

Buzdan kalesinde mutluydu, oraya girenin olmayacağı gibi çıkan da olmamalıydı.

Ki birisi onun şatosuna girmeyi başardıysa da, bu ona sadece zarar verirdi. Onunla kalan, onunla birlikte yaşam sürmeyi kabul eden herkesin acı çekmesinin bir seçenek değil zorunluluk olduğunu düşündü her zaman.

Bu yüzdendir ki insanları sürekli itti kendisinden. Kendisinden başka kimsenin aynı acıları hissetmesini, karanlığın hüküm sürdüğü zindanda bulunması istememişti.

Kendi duygularının kölesi olurken, hiçbir zaman aşamadığı ve aşamayacağı şeyler de uzun süre prangaları olmuştu.

Müebbet hapse hükümlü olan bir mahkum gibi mahkumdu o da hayatında,kaçış olmadığı gibi öncesini düşünmenin de imkanı yoktu.

İçinden binlerce kez teşekkür etti Felix. Önce ailesine, sonra Chan ve Changbin Hyung'una.

Ancak Hyunjin'e veda etmeyi aklından geçirmemişti,ona bunu yapmanın sadece kötülükten ibaret olacağını düşündü.

O zaten onu bir kez ellerinden kavrayıp yaşama tutunmasına sebep olmuşken, kendisinin tutmayı bırakmadığı ölümün elleri;ikisinin de birden aynı çukura düşmesine sebep olmuştu.

"Sana elveda demeyeceğim Hwang, zaman geçiyor.. Gözlerimden bir yaş tanesi bile dökülmezken nedendir bu sana zarar gelme ihtimalini düşündükçe ağlamalarım? Kendimden korkuyorum bayım, ben bu düştüğüm çukurdan değil,seni tüm bunlara sürüklememden korkuyorum.'

'Benim sadece hayatımın değil, gözlerimin ışığı da söndü Hwang. Ben sadece yaşayan bir bedende ölü bir ruhum. Ölü bir ruhu öpmek,koparılmış çiçekleri yeniden o ağaca dizmeyecek.'

'Seni senin gibi sevecek olana git,benim için tek göz yaşı bile dökme. Yeniden karşılaşmamak dileğiyle Hwang, sevgini emanet ettiğin benden,sana bencilce iade ederek gideceğim."

Felix karşısındaki takım elbiseli ona adım adım yaklaşmadan önce ağlayarak geçirmişti tüm vedasını içinden.

Dibine kadar gelmiş olan ve şehvetle gülümseyen adam, tüm tüylerinin ürpermesine sebep olurken Felix zavallıca görünmemek adına dik tutmuştu oturuşunu.

Karşısındaki takım elbiseli Felix'in gözlerinin önüne dolu iğne şişesini tutarken, bir yandan da histerik kahkahasını atıyordu.

"Manyak hissedeceksin Yongbok, seni bizden biri yapacağım! Bak bencil birisi de değilim, seni aileme alacağım."

Felix tiksintiyle ona bakarken, takım elbiseli olanın yüzüne tükürmekle yetinmişti.

Ceketinin koluna yüzünü silen genç adam, adım adım Felix'e yaklaşıp, elindeki iğnenin içindeki sıvıyı biraz yere akıttıktan sonra Felix'in gömleğini araladı.

Boynundan omuzlarına doğru giden morluklarda gezindi önce gözleri ancak pek aldırış etmemişti.

Kısa bir süre dahi gecikmek istemiyordu.

Felix'in gömleğinin kolunu iyice açarken tam iğneyi sertçe batırmak için hazırlanıyordu ki, patlama etkisi yaratan kapının gümbürtüyle açılış sesi ikisinin de yönünü oraya çevirmişti.

"Eminim ki içinden herkese elveda bile ettin değil mi? Benim dışımda."

Simsiyah saçları gizleyen,siyah şapkasının altından gözlerini kesen kömür karası gözler yeniden onu yenmişti.

Buzdan prensin esareti,prensi gelene kadardı.

#

Final 20. Bölümde gibi görünüyor,bunu söyledim diye okumayı bırakanları dövüyormuşum 🏃🏃🏃

Romeo'suz Romeo olmaz 😔✌

A branch of cigarette °hyunlixWhere stories live. Discover now