dört

717 90 94
                                    

Yoğun stres ve el ayak uyuşması vücudumu etkisi altına alırken, ellerimle zar zor kavradığım telefondan marketin patronunun numarasını tuşlamayı başarabilmiştim.

Birkaç kere çalışının ardından patron sonunda telefona cevap verebilmiş, o daha birkaç kelime edemeden ben direkt olarak konuşmaya başlamıştım.

"Bay Hwa, izin verirseniz acilen gitmem gerekiyor, yerime bugünlük tekrardan Jeongin'in geçmesini isteyeceğim. Lütfen kusuruma bakmayın, bu kez çok yaklaştım."

Alel acele ses tonum onu da etkisi altına alıp onu da tıpkı benim gibi bir hâle bürürken, bana cevap vermekte gecikmemişti.

"Jeongin bugün çok çalıştı Felix, birkaç dakika bekle markete yakınım zaten hemen geleceğim. Yerine ben bakarım."

Telefonu kapatışımızın en fazla beş dakika sonrasında patronun koştura koştura geldiğini gördüğümde hareketlendim ve cam kapıya doğru yaklaştım.

Karşılaşmamızın ardından o sırtımı sıvazlayıp, gitmemi ve dikkat etmemi söylerken ben de adımlarımı hızlandırıp koşmaya başlamıştım.

Nereye gittiğimi, ne yaptığımı bilmez adımlarla yalpalayarak koşmaya çalışırken bir gün öncesinde yaptığım şeyin aklıma gelmesiyle aklımdaki tüm fikir çanları çalmaya başlamıştı.

Siteden, sonraki gelecek görevleri ve bu Hwang denen adama yapılması istenilen her şeyi gün be gün aralıksız takip ediyordum.

O gün onun markete gelmesi de öylesine değildi, o siteyi işleten adamlar on beyin gücünde olan insan beyninden daha fazla akıl gücüne sahipti diyebilirdim.

Müşterilerin mesleklerini,sağlık bilgilerini,akli dengelerinin yerinde olup olmadığını sormalarının sebebi de tam burada başlıyordu.

Siteye giriş sağlasalar bile onların gerçekten polis veya herhangi bir dedektif olup olmadığını tespit etmek için siteye giriş sağlayan kullanıcıların yerlerini ve mesleklerinin doğruluğunu tespit etmek için böyle bir yöntem uyguluyorlardı.

Dün de Bay Hwang sadece kendisini 'normal yollarla' sevdiğini düşündüğü kişinin ufak bir isteğini yerine getirmişti.

Nasıl yalanlarla ya da ne şekilde hangi koşullarda karşısındaki adamın dediğini bu denli robot misali yapıyordu bilmiyordum ama oldukça itaatkar bir tavıra sahip olduğu aşikardı.

Geldiği ilk dakikalarda etrafa bakınmasıyla bir şeylerin farklı olduğunu anlamıştım ve planlarımın tıkırında gittiğini bir kez daha onaylamıştım.

Marketin patronuyla konuşup burada uzun süredir çalıştığımı göstermemin yanında burada çalışanların isim-soy isim ve ne kadar süredir çalışıyor olduklarına dair yer alan bir anı bölgesini anımsatan bir tablo yer alıyordu.

Bu tarz şeyler bu bölgelerdeki birkaç markette yer alıyor, çalışanlarına değer veren market sahipleri onları güzel hatırlamak için böyle şeyler yapıyorlardı.

Dün de Bay Hwang bunu arıyordu, verdiğim bilgilerin doğru olup olmadığını teyit etmeye çalışıyordu.

Abur cubur alma bahanesiyle ilerlediği rafların arasından o kısıma yaklaştığını görebiliyordum.

Rafların boyu her ne kadar uzun olsa da onların arasında dikilen adamın da onlardan kalır yanı yoktu. Siyaha bürünmüş o adam o dakika her şeyden çok göze çarpıyordu.

İncelemesi bittikten sonra onu tıpkı planımdaki gibi birkaç dakika oyalamış ve telefonumdaki uygulamayı aktif hâle getirip, onun telefonunun konumuna erişim sağlamıştım.

Bir sonraki gün olacakları az buz kestirsem de tek başına ilerleme zorunluluğum hâlâ sürdüğü için, olanları seyretmekten başka şansım yoktu.

İşler bu kadar karışık hâle sürüklenirken, patron hâlâ diğerlerinin yardım etmemesinde ısrarcıydı, başarımı görmeyi istemekten çok beni postlamak istediğini düşünüyordum.

Anlık duraksayıp telefonumdaki onun konumunun göründüğü bölümü açtıktan sonra hareket halinde olduğunu görmüştüm.

Video yükleneli en fazla bir saat olmuştu ve canlı olarak aktarılmıştı, yani sonradan atılma değildi.

O kadar dayak yemesinin ardından nasıl hareket ediyor diye aklımdan geçirirken telefonum üstten gelen arama sebebiyle saniyelik donmuştu.

Arayan kişi Jeongin'di.

Onun aramasına sonra da geri dönebilirdim, şu an Hwang'ı bulup sağ salim bir şekilde koruduğumdan emin olmalıydım.

Aramasını kırmızıyı kaydırarak kapattıktan sonra, yeniden Hwang'ın konumunu takip etmek için uygulamaya girecektim ki yeniden Jeongin'in aradığını fark etmiştim.

Belli ki bir şey vardı, geciktirmemeliyim diye geçirdim içimden.

Birkaç saniyenin ardından aramadını cevaplayıp, nefesini telefona doğru soluyan Jeongin'le karşılaşmıştım.

"Hyung acil durum, çabucak attığım konuma gel öleceğim!"

Olduğum yerde donakalırken ne dediğini anlamaz gözlerle konuşmaya başlamıştı.

"Ne oldu ne ölmesi, ne diyorsun Jeongin söylesene! At çabuk konumu."

Bağırışımın ve çıkan tok sesimin ardından hemen telefonu kapatıp, dediği gibi bana konumu atmıştı.

Yürüdüğüm sokağın sadece iki sokak ötesindeydi, bulunduğu sokak sinemaların bulunduğu sokağın bir alt sokağında yer alıyordu.

Koştura koştura attığım adımlarımın ardından, içimden sadece Hwang için dua etmekle yetinebiliyordum.

'Jeongin'e yardım ettikten sonra geleceğim yemin ederim, artık işi şansa bırakamam.' Diye konuştum kendimin duyabileceği bir ses tonuyla.

Nefesim iyice kesikleşmiş ve boğuklaşmaya başlamıştı. Hızlı koşmanın verdiği yoğun etki, karnıma bıçak saplanıyormuşçasına bir etki yaratıyordu.

Sadece bir sokağın dönme noktası kalmış, sonrasında onun attıpı konuma gelmiş olacaktım.

Titremeye yüz tutmuş bacaklarıma avuç içlerimle vurup yeniden koşturmaya başlamıştım.

Sokağı döndüğümde karşılaştığım manzarayı görmeyi aklımın ucundan bile geçirmiyordum.

Jeongin'in sırtında olan Hwang, Hwang'ın çenesini yasladığı omzunun kırmızı renkle buluşmuş olan beyaz gömleğiyle ,Jeongin..

Jeongin onu taşımaktan bitap düşmüş bir hâlde olan gözleriyle bana bakarken, adımlarımı onlara doğru yaklaştırdım.

Ellerimle Hwang'ın yüzünü kavrarken kana bulanmış ve patlamış dudaklar beni karşılamıştı.

Ellerimi Jeongin'e doğru uzatarak onu benim sırtıma yaslamadı için işaret ettiğimde hayır anlamında bir tepki göstermişti.

Onu taşıyamayacağımı düşündüğü için bana yük etmek istemiyordu.

Kaşlarımı çatar bir edayla ona bakarken, sesimin en kalın tonuyla ona 'hadi Jeongin' dediğimde irkilip dediğimi yapmıştı.

Kanlı dudakları boynuma doğru değerken, kesik nefes alış verişi de aynı şekilde tenime çarpıyordu.

Dudakları hâlâ kanıyor ve kanı Jeongin'e bulaştığı gibi, benim de boynumdan aşağıya kayıp siyah tişörtüme damlıyordu.

Gözlerimi endişeli gözlerle ikimizi tarayan Jeongin'e çevirdikten sonra, ona seslendim.

"Jeongin taksi çağır."

·

*Çok mu yavaş ilerliyor, ya da sıkıcı? Fikir belirtirseniz sevinirim uyarmaktan çekinmeyin 💖

A branch of cigarette °hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin