eleven

5.1K 320 369
                                    

tw : cinsel icerik (dipnot: choking icerir)

××

"yarım saate falan başlayacakmış."

"çok fazla."

"mızmızlanma, jimin."

"mızmızlanmıyorum." gözlerimi devirip parmaklarımdaki yüzüklerle oynamaya devam ettim. yarım saat önce bahçeye gelmiştik. içecek bir şeyler almıştık ve bir süredir etrafta dolanıyorduk. çok sıkılmıştım. yoongi ise gelmiş bana yarım saat daha beklememiz gerektiğini söylüyordu.

evet, konsere gelmiştik.

zaten asla kaçırmazdım.

yoongi bana daha fazla laf yetiştirmeye gerek duymamış, hoseok'la ilgilenmeye devam etmişti. namjoon sadece telefonuna bakıyor, arada bir iki kelime ediyordu. tam bir telefon bağımlısıydı, şaka yapmıyorum. ciddili bağımlıydı ama konumuz bu değil.

elimdeki kahve bardağının dibinde kalanı içip ayağa kalktım, "ben bi' lavaboya gideceğim."

hiçkimse bana cevap vermezken, sadece hoseok saniyelik dönüp başını sallamıştı, ona gülümseyip arkamı dönmüş ve binaya doğru ilerlemeye başlamıştım.

içeri girerken kapının kenarındaki çöp kutusuna karton bardağı atmış, hızla birinci kata çıkan merdivenlere doğru yürümüştüm. aslında orada hiçbir şey yapmayacaktım. belki biraz aynada kendimle bakışırdım, ama onun dışında cidden bir şey yapmayacaktım. sadece vakit öldürüyordum.

kapıyı açıp girdiğimde içeride kimsenin olmaması birkaç saniyeliğine duraksamama sebep olsa da en sonunda omuz silkip mermer tezgahın önüne geldim. her zamanki giydiğim siyah yırtık pantolonum ve beyaz baskılı tişörtüme ek olarak giydiğim kapüşonlu turuncu-siyah ceket, kafama taktığım siyah şapka ve gözlerime çektiğim siyah kalemle fazlasıyla havalı olduğumu hissediyordum.

harikasın park jimin.

aynada kendime göz kırpıp eğildim ve musluğu açtım. öylesine bir şarkı mırıldanırken ellerimi yıkayıp ardından tekrar musluğu kapattım.

ıslak ellerimi duvara asılı makineden kopardığım peçeteye silip onu da çöpe attım ve lavabodan çıktım. tekrar merdivenleri indim. büyük koridordan geçip çıkış kapısından çıktım. hava hafiften koyulaşmış, kararmaya yüz tutmuştu.

bizimkilerin yanına gidecekken aksi yönde gördüğüm kişiyle ise duraksamış, içimdeki garip hislerle gülümseyerek o tarafa doğru ilerlemiştim.

yanına geldiğimde ıslık çalıp benden uzun olan- sadece birkaç santim- çocuğu baştan aşağı süzmüştüm.

"sen gözlük mü takıyordun ya?"

jeon jungkook beni gördüğünde bir adım geri çekilip gözlerini kısmış ve orta parmağıyla gözlüğünün orta kısmından ittirmişti.

"yeni kullanmaya başladım. yakışmış mı?" dudaklarım beğeniyle büzüldü. gerçekten de yakışmıştı, hatta tamamen ayrı bir hava katmıştı.

"fıstık gibi olmuşsun." gülerek söylediğim şeye göz devirip bana doğru bir adım attı, "gülme. yakıştığını biliyordum."

"biliyorsan niye soruyorsun?"

"senden de duymak istedim." söylediği şeye bir kez daha gülüp omzundan ittirdim, "tabii benim iltifatlarıma çok ihtiyacın vardır senin." başını salladı sadece, "aynen." dedi imalı imalı.

"başka diyecek bir şeyin yoksa gideceğim." suratına birkaç saniye boş boş baktım. onu burada zorla tuttuğum falan yoktu. istiyorsa gidebilirdi elbette.

wabi sabi | jikookWo Geschichten leben. Entdecke jetzt