sixteen

4.3K 319 413
                                    

bölüm sara'ma ithaftır<3 çok seviyorum da kendisini<3 bolca love<3

.

.

.

.

.

"seni arkadaşım olarak görmüyorum!" kaşlarımı bir kez daha çattım, dolan gözlerimi görmesi umrumda değildi. zaten ondan saklama ihtiyacı da duymuyordum ama şu an cidden hem sinirli, hem de kırgın hissediyordum.

"belki de en başından beri bu yaptığımız bir hataydı."

fazlasıyla kırgın.

"siktir git o zaman jungkook!" dedim kolumu kaldırıp kapıyı işaret ederken.

"madem beni bir bok yerine koymuyorsun, ne diye buradasın?! siktir git!"

bir saat önce [11.24]

siktiğimin güneşi.

gözlerimi acıtıyor.

bu perdeleri kim açtı?

zorlukla, büyük bir zorlukla, gözlerimi açtım ve net görebilmek için diplerini parmaklarımla ovuşturdum. gözüme çarpan ilk şey yan tarafımın boş oluşuydu. yatakta tektim, elim boşluğa düşüyordu. gözüme çarpan ikinci şey ise, bir sandalyeyi pencerenin önüne çekip orada oturarak dışarıyı izleyen çocuktu.

sana da günaydın jeon jungkook.

bana günaydın değil, ben bu sabah pek modumda değilim.

"ne yapıyorsun orada?" dedim uykulu sesimle. boğazım kurumuştu, kalkıp bir su içmeliydim ama o kadar üşeniyordum ki-

"hiç. oturuyorum öyle." dudaklarımı büzüp tekrar gözlerimi kapattım, "iyiymiş."

daha da konuşmadı. o konuşmadıkça içime ağır bir şey çöktü. bir anlığına çok yalnız hissettim. halbuki yanımda o vardı şu an, ama kendisini hissettirmiyordu. konuşacak bir şey bulamadığından mıydı yoksa konuşmak istemediğinden miydi? sanırım cevabı hiçbir zaman öğrenemeyecektim.

gözlerimi tekrar açtım. tam karşımdaydı ve sırtı bana dönüktü. bir süre öylece yatıp sırtını izledim. ne düşündüğümü bilmiyordum ama onun şu an ne düşündüğünü bilmeyi çok isterdim.

doğrulup yataktan kalktım. ona hiçbir şey demeden odadan çıkıp- çıkarken bana dönmemişti- lavaboya girdim. elimi yüzümü yıkayıp tamamen ayıldım. oradan çıkıp yoongi'nin odasına baktığımda çoktan gitmiş olduğunu gördüm. evde sadece jungkook'la ben vardık.

odaya geri dönüp omzumu kapının kenarına yasladım. dümdüz ona bakıyordum ama o hâlâ dışarıyı izliyordu. bu kadar ilgi çekici olan şey neydi?

"kahvaltı için dışarı mı çıkmak istersin, yoksa evde bir şeyler mi yapalım?" dudaklarını büzdüğünü gördüm, düşünüyor olmalıydı. düşünsün. bende vakitten bol şey yok.

"dışarıya gerek yok. burada bir şeyler yaparız. zaten ben aç değilim."

"sıçarım senin midene." anında kaşlarını çatıp bana döndü. ne demek istiyorsun, der gibi bakıyordu- bakışları okuyabilme yeteneğim sayesinde bunu da çözmüştüm elbette.

"günlerdir avuç kadar şey yiyorsun, bir deri bir kemik kalmışsın zaten. senin yediğini kuş yese doymaz. iyi beslen ki toparlanabilesin."

"toparlanmak istemiyorum." dedi tekrar pencereye dönerken. o kadar sinirlerimi bozmuştu ki şu an onu o camdan aşağı atasım vardı.

wabi sabi | jikookWhere stories live. Discover now