Bölüm 42

19 3 0
                                    

"Ne?" diye fısıldadım.

"Susma ve konuş," dedi tekrar.

Dediğine uymaya beni iten neydi, bilmiyordum ama özellikle göz temasımı keserek kalabalığın içinde sarı saçlarından dolayı rahatlıkla seçilebilen Karl'a odaklandım.

"Hey! Zihnime girmeden önce Karl'a birkaç soru sormak istiyorum," dedim. Kimse cevap vermezken devam ettim. "Karl kız arkadaşının ölümüne sebep olmak nasıl bir histi, anlatsana biraz!" dedim. Diğer Daekartalardan veya insanlardan herhangi bir ses çıkmazken herkes Karl'a odaklanmıştı.

"O, benim kız arkadaşım değildi," diyerek cevap verdi. "Benim üzerime oynamayı bırak."

Madem onca olayın ve planın sonucunda her şey benim aleyhime dönmeye karar vermişti, ben de kendi oyunumu burada kurarak gidecektim.

"Gerçekten itiraz edeceğin ilk şey bu mu? Yani onun ölümüne sebep olduğunu kabul ediyorsun," dedim sırıtarak. Aaliyah elbette ki onun kız arkadaşıydı. Aaliyah daha ilk başta ondan bahsederken Bay unvanını kullanması ağzında oldukça yabancı durması, sözlerine yüklü duygular ve gözlerinin dalıp gitmesi... Aaliyah'ın kesinlikle Karl'a karşı hisleri vardı. Karl'ın şimdiki tepkisi de kendi hislerini onaylıyordu.

"Onun ölümüne ben sebep olmadım," dedi. Kendini mi yoksa kalabalığı mı inandırmaya çalışıyordu? Devam edecekken onu engelledim. "Tabii ki de sen sebep oldun. Onu engellemeye çalışmasaydın o da düşmezdi, değil mi?" dedim.

"Hayır," dedi. Öfkeyle buruşmuş yüzü ve her an beni öldürecekmiş gibi bakan Karl tam da istediğim noktaya geliyordu. "Buna sen sebep oldun. Eğer seni çıkarıp benim ellerime teslim ettiğinden dolayı vicdan azabı çekmeseydi. Ne o an içine çekmeye çalışırdı ne de benden uzaklaşırdı." Son cümlesini tükürürcesine söylemişti, benden iğrendiğini açıkça belli ederek.

"Olabilir," dedim. Tavrım pek de umurumda olmadığını gösteriyordu. Gözlerimi yukarı kaydırıp düşünüyormuş gibi yaptım. "Aaliyah'ın ölümüne ben de sebep olmuş olabilirim." Yüzümde genişçe ve durumdan eğlendiğini belirten bir sırıtma oluşurken. Alaycı tavrımın onu deliye çevirdiğini biliyordum.

"Aaliyah seni getirdiği için vicdan azabı çekiyordu ve sen... Sen onun senin yüzünden öldüğünü böyle mi kabul ediyorsun?" dedi. Pişkince sırıtmaya devam ederken cevap verecektim ki Küçük Hanımefendi araya girdi.

"Baba güneş batmadan uğurlama törenini yapalım. Raymond," dedi ve derin bir nefes aldı. "Raymond, gün batımlarını çok severdi."

Bay Truman başı ile onayladı ve "Dorothy, bu işi sonra halledeceğiz," dediğinde Bayan Dorothy geldiği yere doğru gitti. Herkesin siyah giyindiğini ancak fark edebilmiştim ve herkes aynı anda üzerine beyaz bir pelerin aldı. Kapüşonu başlarını geçirdiler ve yüzlerini yere eğdiler.

Küçük Hanımefendi eline tutuşturulan uzun ince kırmızı bir mumla kanatlara doğru yaklaştı.

Kendi kültürlerindeki töreni bölen şey Bay Truman'in beni hedef alarak yaptığı konuşma oldu. "İyi izle, Dünya. Sen de aynen böyle yanacaksın," dedi.

"Evet," dedim gülerek. "Aynı Raymond'un uzuvlarını vücudundan tek tek ayırıp yaktığım gibi." Tek tek derken özellikle uzatmıştım. Kalabalığın nefesini tuttuğunu duydum.

Bu törenden sonra asla bir kaçışım olmayacaktı ve ben onların planını hâlâ bozmaya çalışıyordum. Gün batımında bir uğurlama töreni...

Bay Truman geldiğimden beri görmediğim bir öfkeyle bana bakınca gülümsemeye devam ettim. "Madem susmayacaksın," diye başladığında Hanımefendi eldivenli ellerinden birini Bay Truman'in koluna koydu. Onu dizginlemek istediğini ve törenin devam etmesini istediğini belli edercesine "Devam edelim," dedi.

KANATLARIN RUHUWhere stories live. Discover now