where's my star

235 19 55
                                    

Bang Chan dediğim şeyle birlikte anlamamış bir ifadeyle yüzüme bakmaya başladı. Deli miydim ben? Hayır, değildim. Yıldızları şarabın içine eklemiştim yalnızca.

"Yesene. Senin için yaptım hepsini." diyerek önüne doğru götürdüm yemekleri. Gülümsedi. Hep gülsün istedim.

"Ellerine sağlık, teşekkür ederim." deyip yemeye başladı.

Sohbet ederek yemeklerimizi yedikten sonra hızlıca sofrayı topladım ve ben mutfakta bulaşıkları yıkarken ona da bir film seçmesini söyleyerek içeride kalmasını istedim. Bulaşıkları yıkadıktan sonra sabah hazırladığım atıştırmalıkları ve biraz abur cuburu tabaklara koyup masaya götürdüm. Hâlâ film seçmeye çalışıyordu.

"Ne içmek istersin?" diye sordum.

"Fark etmez." dedi. Bana kalsa sabaha kadar içmek isterdim ama sarhoş olursa eve gitmesi zor olurdu bu yüzden annemin önceden hazırlayıp getirmiş olduğu soğuk çayı götürdüm. Sonunda bir filme karar vermişti.

"Bunu izlemiş miydin bilmiyorum ama ben çok severim."

"Ama ikimizin de izlemediği bir filmi izlesek daha güzel olmaz mıydı?"

"Haklısın. Değiştirelim o zaman." diyerek kumandaya uzanırken engelledim onu.

"Gerek yok. Yani benimki sadece bir fikirdi. Sen sevdiysen eminim ben de beğeneceğimdir."

Gülümseyip filmi başlattı. Daha önceden izlemediğim bir filmdi aslında pek film izlemezdim daha çok dizi izlemeye alışkındım. Bölümlerin çokluğu dolayısıyla merakımın artmasını ve sonunda ne olacak diye düşünmeyi severdim. İlgimi çekerdi yani.

İkimiz de çok sessizdik ve ben fark etmeden ona yaslanmıştım, hiç uyarmamıştı beni. Hafifçe diğer tarafa kayacağım sırada kolunu benim tarafımda olan atıştırmalığa uzattı ve hareket etmemi engelledi. İçten içe kabaran duygularımın farkındaydım. Üstelik biraz fazla yaklaşmıştı ve boynundan gelen kokuyla gözlerimi kapatmıştım. Parfüm kokusu falan değildi, kendi kokusuydu. Gözlerimi açtığımda bana bakıyordu. Kaç saniye öyle birbirimize baktık bilmiyorum ama en son boğazımı temizlermiş gibi yapıp önüme döndüm ve içeceğimden bir yudum aldım. Gözleriyle dokunduğu yerleri yakıyordu, derlerdi ya hani yakmıyordu aslında. Sadece çok güzel bakıyordu ve ben o güzelliğin altında eziliyordum.

Film devam ederken biraz üşüdüm ardından koltuğun ucunda duran lacivert battaniyemi alıp belime kadar örttüm. Bang Chan de kısa bir süreliğine bana bakmıştı. Hâlâ yan yana olduğumuz için onun da üşüdüğünü düşündüm ve battaniyeyi iyice açıp ikimizin üzerine örttüm. Arkama biraz daha yaslanıp yüzündeki her bir detayı zihnimin en uç köşelerine kadar kazımak için onu izlemeye başladım. Alnına düşen saç tutamlarını, göz kenarını, çenesini ve dudaklarını izledim. Aniden kafasını çevirdiğinde göz göze geldik.

"Film bitti."

"Bitti mi?" deyip ekrana baktım. Gerçekten de bitmişti, oyuncuların isimleri yazıyordu ekranda.

"İzlemiyordun galiba. Başka bir işle mi uğraşıyordun yoksa?"

Yine o çarpık gülümseme ve göz kırpma.

"Hah. Kesinlikle hayır, sadece dalmışım."

"Öyle olduğuna eminim."

"Ne? Seni izlediğimi düşünmüyorsun herhalde."

"Herhalde öyle düşünüyorum." dedi. Aramızdaki mesafe ne kadar da kısalmıştı böyle. Ne ara beş parmak uzağımda duracak kadar yakınlaşmıştık?

"Yanlış düşünüyorsun."

"Keşke doğru olsaydı." dedi ve geri çekildi.
"Ben gideyim o zaman."

so, why did you hurt me? /minchanWhere stories live. Discover now