in another life

176 15 5
                                    

Eve geldiğimde kendimi koltuğa attım. Çok yorulmuştum bugün. Düşüncelerim bir türlü durmak bilmemişti ve sonunda olan olmuştu işte. Başlamadan bitmiştik. Sıkıntıyla iç geçirdim. Canım yemek yemek ya da bir şeyler içmek istemiyordu. Kalkıp neler yapabileceğime baktım, kafamı dağıtmam gerekiyordu. Odama gidip kitaplarımı karıştırdım, yapmam gereken bir araştırma var mı diye kontrol ettim ama yapacak bir şey bulamadım. Daha sonra gözüme Jisung'un verdiği kitaplar takıldı. Altı tane kitap vermişti ve ben daha yeni fark ediyordum bunu. Hemen hepsinin sayfalarını biraz karıştırıp hangisini okuyacağıma karar verdim. Okumaya karar verdiğim ince bir kitaptı. Hemen yatağıma uzanıp okumaya başladım. Kitabın akıcılığı sebebiyle zamanın nasıl geçtiğini ve sayfaları nasıl çevirdiğimi anlayamadım. Kitabın son sayfasına geldiğimde göz yaşlarımı tutamamıştım. Bittiğinde de bir süre ağlamayı sürdürdüm. Daha sonra yataktan kalkıp kitabı aldım ve masama götürdüm. Tam masanın üstüne koyacakken içinden bir kâğıt yere düştü. Özel bir şeydir diye bakmak istemedim ama kağıt katlanmamış olduğundan yerden alırken biraz okumuş bulundum. Bir şiir yazıyordu.

"...
seni sevmenin kaçıncı evresindeyim
sevgilim, durup baktığın yerdeyim
..."

Sadece bu kısmı okuyup kâğıdı geri sayfaların arasına koymuştum. Daha sonra Jisung'un dedikleri geldi aklıma. Kitaplarda ondan bir şeyler bulacağımı söylemişti. Acaba bu olabilir miydi? Bunu mutlaka sormalıydım kendisine ama şimdi değil çünkü acıkmıştım. Yemek yapmak için mutfağa gittim ama pek bir şey yoktu dolapta. Ben de ramen yapmaya karar verdim ama rameni de bitirmiştim. Bıkkınlıkla nefes verip montumu giydim ve markete gittim. Kasaya gidip aldıklarımın parasını ödedikten sonra marketten çıktım. Karşımdan gelen Bang Chan'i görünce şaşırıp kaldım çünkü burada olmasını beklemiyordum. Çok üzgün görünüyordu. Gözlerimi çekmek istedim ama çekemedim. Yanıma geldiğinde sessizce baktı yüzüme. Hiçbir şey söylemeyince yürüyüp yanından uzaklaştım fakat beni takip etti eve kadar. Kapının önünde durup ona döndüm.

"Bir şey mi var?"

Histerik bir kahkaha atıp gözlerini kıstı.

"Beni bir anda bırakıp üstüne 'Bir şey mi var?' diye soruyorsun."

Yutkundum. Evet bana bağırıp çağırmasına izin vermeliydim ve o nefretini kusana kadar onu dinlemeliydim.

"Bir şey var ki gelmişsin."

"Bir şey oldu. Her şeyi mahvettin. Beni bir başıma bıraktın."

Bang Chan ağlamaya başlayınca dişlerimi sıktım. Ben de ağlasam olmazdı.

"İkimizin de sevgisini bana yükleyip beni terk ettin."

Boğazıma oturan yumru yüzünden nefes alamayacak gibi hissettim.

"Felix yüzünden, biliyorsun."

"Felix bununla başa çıkmayı öğrenmeli." dedi sert bir sesle.

"Henüz öğrenemedi ama." dedim. Ben de ağlıyordum artık.

"Ben ilk defa böyle hissettim." deyip durakladı.
"Şimdi bize yenik düşmek istemiyorum. Bizim hak ettiğimiz bu değildi."

"Keşke hiç tanışmasaydık böylece acı çekmezdik."

Bunu söylediğimde şaşırdı, beklemiyordu. Belki de birbirimize sarılıp her şeyin üstesinden geleceğimize inanmak istiyordu ama yapamazdık. İçim hiçbir şekilde rahat değildi. Felix nasıl birisi olursa olsun onun üzüldüğünü görmek istemiyordum.

"Felix'in beni sevdiğini mi sanıyorsun? O sadece benim onunla olduğum düşüncesini seviyor."

Ona bakmayı sürdürdüm.

so, why did you hurt me? /minchanWhere stories live. Discover now