love

224 19 42
                                    

Felix'in odasından çıktığımda boşluğun içerisinde buldum kendimi. Ne düşünebiliyordum ne de bu olanlara bir anlam verebiliyordum. Kafamı kaldırıp etrafa baktığımda Bang Chan'in koridorun diğer tarafından yürüyerek bana doğru geldiğini gördüm.

"Ne konuştunuz? Umarım kötü bir şey söylememiştir."

Yüzüne baktım. Defalarca kez bakmıştım bu yüze. Birkaç kere de endişeyi okumuştum gözlerinde ama bu sefer farklıydı. İncineceğimi düşünüp korkmuştu.

"Hayır kötü bir şey demedi. Ayrıca çok tatlı birisi, daha önceden tanıştırmalıydın bizi." dedim gülerek.

Gülümseme çizgilerim hızla aşağı kaydı. Kendimi toparladım hemen.

"Benim gitmem gerek. Jisung ile buluşacaktım, söz vermiştim."

"Ya, öyle mi?" dedi. Düşünceli bir hâli vardı sanki.
"Seni bırakayım istersen."

"Onunla birlikte kal. Ben tek gidebilirim." deyip hızlıca asansöre doğru ilerledim. Dışarı çıktığımda derin bir nefes aldım. Bu kadar meleksi bir görünüşün altında onun olanı çalacağım endişesiyle ne kadar da korkunç gözlerle bakmıştı bana. Tehdit eder gibiydi. Bir süre Bang Chan'den uzak dursam iyi olurdu. Hastanenin yakınındaki durağa yürüyüp otobüsün gelmesini bekledim. Otobüs geldikten sonra binip eve gittim. Zaten yalan söylemiştim Jisung ile buluşacağıma dair.

Eve gelip kendimi yatağa attım hemen. Bir türlü düşünmekten alamıyordum kendimi. Canım sıkılmıştı bu duruma. Bir anda aklıma gelen sözlerle zihnimdeki boşluğun kapağı gürültüyle kapandı. "Bang Chan senden hoşlanıyor."

Felix'in bu söylediklerinin aklımdan uçup gitmiş olması beni şaşırtmıştı. Düşünmek istemiyor olduğumu hatırladım. O sadece benim arkadaşımdı. Peki ya hissettiğim o tuhaf duygu neydi? Güven değildi kesinlikle. Bang Chan'in yanında güvende hissediyordum tabi fakat hissettiğim şey o değildi. Parmağımı tutup öpmesi, bana sarılması, Jisung'un yanında aldığı tavırlar çok başka hissettirmişti. Hoşlanıyor muydum yoksa? Ama buna hakkım yoktu. Felix'in daha da kötü bir durumda olmasını istemiyordum. Hem ona aramızda bir şey olmadığını da söylemiştim. Bütün bu soruları bir kenara bırakıp yataktan kalktım ve gidip bir duş aldım. Duştan sonra da kendime yemek hazırlayıp salona geçtim ve bir film açıp izledim. Yemeğimi yedikten sonra koltuğa uzanmıştım ve uykum tepemde geziniyordu. Tam uykuya dalmak üzereyken kapı çaldı. Gidip açtım. Bang Chan'di gelen.

"Girebilir miyim?"

"Tabii ki." deyip geçmesi için kapının önünden çekildim. Yine gelmişti ve kim bilir Felix yine ne düşünecekti.

İçeri girdiğinde masanın üzerindekileri kaldırıp mutfağa götürdüm ve aç mı diye sordum. Hayır dediğinde içeri girip tekli koltuğa oturdum. Televizyonda açık duran filme bakıyordu.

"Bir şey mi oldu?"

Kafasını çevirip bana baktı.

"Hayır yok."

Niye gelmişti o zaman?

"Niye geldiğimi düşünüyor gibisin. Bilmiyorum, ayaklarım beni buraya sürükledi."

Verdiği cevapla şaşırmıştım. Bir sebebi yoktu ama içinde bir yer onun buraya gelmesini istemişti. Yanıma.

"Minho ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Hislerimi dilimin kıyısında gezdiriyorum günlerdir. Kıyıya vurmak için o kadar çabalıyorlar ki boğazıma yapışan sancının şiddetiyle uyarılıyorum her defasında."

Kalbim hızla atmaya başlamıştı. Hiçbir tepki veremiyordum, Bang Chan'in kurduğu cümlelerin altında gizlenen değerli şeyi duymak istiyor gibiydim. Yanıma gelip ellerimi ellerinin arasına aldı.

"Belki beni kendinden uzaklaştırmak isteyeceksin, belki bir daha yüzümü görmek istemeyeceksin Minho ama ben yine de kararımı verdim. Hislerimi dürüstçe sana söyleyeceğim. İster kabul et ister reddet. Söyleyeceğin her şeye razı olduğumu bil yeter."

Bir süre ara verip yüzüme baktı. Ne söyleyeceğini biliyordum ve korkuyordum.

"Seni seviyorum Minho."

Duyduğum şeyle yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Bir süre durup ona baktım. Gözlerinde bir parlaklık, gözlerime yansıyordu. Beni seviyordu. Peki ya ben onu seviyor muydum?

"Felix ne olacak?" dedim. Birkaç saat önce yaptığımız konuşma geldi aklıma, neredeyse yüzümü buruşturacaktım.

"Onu düşünmeye devam edersem kendi hayatımdaki değerli şeyleri kaçırmış ya da kaybetmiş olacağım. Felix benim için çok önemli biri ama bana bunu yapmaya hakkı yok. Beni yanında tutarak, birbirimize ait olduğumuzu söyleyerek gerçeklerden kaçmamızı engelleyemez."

"Gerçekler ne?"

"Sana olan hislerim."

"Peki ya ben seni seviyor muyum?"

Söylediğim şeyle ellerini çekmişti. Sanırım beklediği cevap bu değildi.

"Bunu sana söylemek bile o kadar zordu ki benim için. Bir yandan Felix'e karşı suçlu hissederek bir yandan senin yanında olmak isteyip senden uzak durmak zorunda olduğumu bilerek kendimle bir çatışmaya girdim. Sonunda kazanan sen oldun. Sevginin sonsuz gücünün böyle bir şey olduğunu gördüm sayende."

Yeniden ellerimi tutup gülümseyerek baktı bana.

"Minho, sana olan hislerim nasıl başladı bilmiyorum ama bir gün büsbütün kapladı kalbimi. Anlatacak pek bir şeyim o yüzden fakat dinleyebilirsin hepsini." diyerek elimi kalbine götürdü.

Ona sarılmak istedim, sarılıp her şeyi dinlemek. Birkaç dakika öylece durup yüzüme baktı, cevap vermedim o da ellerini çekti.

"Ben gideyim." deyip ayağa kalktı ve evden çıktı. Söyledikleriyle baş başa kalmıştım. Bang Chan gerçekten de beni seviyordu. Bir tarafta onun söyledikleri, diğer tarafta Felix'in söyledikleri birbirine karışıyordu. Televizyonu kapatıp odama gittim ve yatağa uzandım. Şimdi ne yapacaktım ben?

Sabah uyandığımda çok yorgun hissediyordum, sırtım ve kollarım ağrıyordu. Kalkıp kahvaltı yaptım ve üstümü giydikten sonra evden çıktım. Okulun önüne geldiğimde Jisung beni sürükleyerek kahve almaya götürdü. Geçen bahsettiği yazıları anlatıyordu. Bu kez dinliyordum onu. Bahçede yürüyerek kahvelerimizi içerken derse beş dakika kaldığını görüp dersliğe gittik. Sırama ilerlediğimde Bang Chan'i gördüm. Gülümseyerek oturmamı söyledi. Jisung da yanıma oturmuştu.

"Yine ne diye gelmiş bu herif? Yanından ayrıldığı yok."

Jisung böyle dediğinde Bang Chan ona doğru bakmıştı.

"Bana mı dedin?"

"Minhoya diyecek hâlim yok herhalde."

İkisinin tartışmasını izleyemezdim.

"Senin dersin yok mu?" diye sordum Bang Chan'e.

"Yok, canım istedi buraya geldim."

Ne kadar rahat bir şekilde söylüyordu bunları hayret ettim.

"Canın neden başka bir şey istemez ki?"

"Kuyruğun çok fazla konuşuyor." dedi bana.

Normalde olsa gülerdim ama Jisung ile bu aralar fazla yakınlaşmıştık ve ona dediğim şeyler için üzgündüm. Yine de onca zaman peşimden koşmaması gerekirdi. Ben düzgün biri değildim. Arkadaş olmayı beceremiyordum.

İkisi de bir süre atıştıktan sonra hocanın dersi anlatmaya başlamasıyla sustular. Ders bitiminde Jisung ile ayağa kalkıp sınıf kapısına doğru ilerledik. Bang Chan de arkamızdan geliyordu. Kapıdan çıktığımızda Felix'i gördüm. Mavi bir kaban giymişti, o kadar hoş duruyordu ki Bang Chan'in ona olan sevgisinin nasıl bittiğini anlayamıyordum. Kafasındaki lacivert bereyi eliyle düzeltip Bang Chan'e yaklaştı ve sarıldı. Ben ve Jisung durmuş ikisine bakıyorduk. Gözlerim kapanmak için kendini zorluyordu. Bu görüntüyü görmek istemiyordum. Bang Chan de iki kolları yana doğru sarkmış bana bakıyordu. Felix kafasını biraz geri çekip Bang Chan'in yüzüne baktı.

"Özledim seni sevgilim."

so, why did you hurt me? /minchanWhere stories live. Discover now