last sight

127 13 2
                                    

Zil çaldığında kalktım yerimden. Bugün biraz daha iyi hissediyordum. Belki annem ya da Jisung gelmiş olabilirdi onları bugünlük reddetmemiştim. Kapıyı açtığımda ise yüzüm düştü hemen. Felix gelmişti.

"Senin ne işin var burada?"

"Minho, beni bi dinle lütfen."

"Neyini dinleyeceğim senin? Defol git." diyerek kapıyı kapatacağım sırada elini koyup engelledi beni.

"Çok önemli." dediğinde ona baktım. Gözlerinin altı kıpkırmızıydı ve gözleri şişmişti. Kapıyı tekrar kendime doğru çekip konuşmasını bekledim.

"Bang Chan günlerdir senin adını sayıklıyor."

"İyi de bana ne bundan."

"Niye öyle diyorsun? Bang Chan seni seviyor hâlâ."

"İstemiyorum onun sevgisini. Kapıma gelip durmayın artık. Bitti. Daha kaç kere söylemem gerek?"

Felix birkaç saniye durup yüzüme baktı.

"Gururumu ayaklar altına alıp geldim. O gün bile uyurken senin ismini söyleyip durdu." dedi titreyen sesiyle.

"Gurur mu?" dedim gülerek.
"Bana bunları anlatarak vicdan azabı çekmemi falan istiyorsun herhalde."

"Sana bunları söyleyende kabahat." dedi ve arkasını dönüp gitti.

Ne yapmamı bekliyordu anlamadım. Onunla yattıktan sonra adımı sayıkladı diye kollarına mı koşacaktım? İkisine de anlam veremiyordum sahiden. Hem benlik bir şey yoktu, içim rahattı yani. Zamanla da unuturdum her şeyi.

Kapıyı kapatıp salona geçtim. Tam koltuğa oturacağım sırada telefon çaldı. Jisung arıyordu. Hemen cevapladım.

"Heyy naber?"

"İyiyim Jisung. Senden naber?"

"Ben de iyiyim. Hadi üstünü giyin sonra da sana bir konum atacağım oraya gel."

"Bugünlük olmasa?"

"İtiraz kabul etmiyorum canım. Hadi."

"Peki tamam." deyip telefonu kapattım ve giyinmeye gittim. Saçlarımı da yaptıktan sonra evden çıktım ve konumdaki yere gitmek için bir taksi çevirdim. Bir süre gittikten sonra taksi bir kafenin önünde durdu. Ücreti ödeyip indiğimde kapıya doğru adımladım. Sıcak bir mekânda olacağımız için sevinmiştim. İçeri girip etrafa baktığım sırada Jisung birden sol tarafımda belirdi. Elinde de küçük bir pasta vardı.

"Bu ne?" dedim gülerek.

"İyi olma pastası." dedi pastayı yüzüme yaklaştırırken.
"Hadi bir dilek tut ve üfle."

İçimden bir dilek tutup üstündeki tek mumu üfledim.

"Şimdi daha iyi misin?"

"Evet, sayende."

Bir eliyle pastayı tutup diğer eliyle kolumu kavradı ve beni arkasından sürükledi bir masaya doğru. Oturduğumuzda garson gelip siparişleri aldı ve gitti.

"Hiç gerek yoktu buna."

"Günler sonra yüzünü görüyorum." diye cevap verdi Jisung, söylediğim şeyi görmezden gelerek.

"Çökmüş müyüm? Doğruyu söyle."

"Hayır, her zamanki gibi güzelsin."

Ben şaşkınlıkla yüzüne bakarken gülümsedi.

"Hadi yesene." dedi çatalı uzatırken. Pastadan bir parça aldım ve yedim.

"Güzelmiş. Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek.

"Rica ederim."

Bir süre oturduk öyle konuşmadan fakat gözlerimizin içi gülüyordu. Jisung kahvesinden bir yudum alıp ellerini masaya koydu ve yaklaştı.

"Canını sıkmak istemiyorum ama sana bir şey söylemeliyim."

"Ne hakkında?"

"Bang Chan ile ilgili."

Jisung biraz çekinerek söylemişti bunu. Arkama iyice yaslanıp devam etmesini istedim.

"Haberin var mı bilmiyorum ama birkaç gün önce hastaneye kaldırılmış."

"Demek o yüzden gelemiyordu kapıma."

"Tetkikler falan yapmışlar sanırım yani öyle bir anda göğsünde bir sancı hissetmiş. Ben de sana söylemek istedim."

"Geçmiş olsun başka ne diyebilirim?" dedim Jisung'un yüzüne bakarken.

"Ben diyorum ki acaba bi yanına mı gitsen?"

"Neden?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

"Sonuçta bir zaman birlikte oldunuz. Minho biliyorum olayın hepsinden o sorumlu, tek suçlu o ama hasta olan birini ziyaret etmen senden bir şey kaybettirmez."

Sıkıntılı bir nefes verdim. Gitmek istemiyordum.

"Benim kalbimin ağrıyacağını bile bile onunla beraber olmuştu. Şimdi nasıl hissettirdiğini anlasın."

"Acımasız olma Minho. Bu sen değilsin."

"Beni başkalaştırdı çünkü."

"Bir arkadaş olarak istiyorum bunu senden. Sonrasında pişman olma."

Bir süre cevap vermeyip önümdeki boş bardakla oyalandım. Sonra da kalkıp montumu giydim.

"Gidelim."

Jisung gülümseyip ayağa kalktı ve o da montunu giyip hesabı istedi.

"İnan bana pişman olmayacaksın." dedi koluma girerken. Birlikte hastaneye gittiğimizde de koridorda bekleyeceğini söyleyerek odaya tek girmemi istedi. Kapıyı çalıp içeri girdim. Bang Chan arkasına yaslanmış duruyordu öylece. Beni gördüğünde şaşırdı. Gelmemi beklemiyordu sanırsam.

"Geçmiş olsun." dedim ona yaklaşırken.

"Minho." Bana uzanır gibi yaptı. Çok yaklaşmadan durdum yan tarafında.

"Nasılsın?"

"Pek iyi sayılmam. Ya sen?"

"İyiyim. Jisung söyledi hastanede olduğunu ben de durumunu sormak için geldim."

"Ah, önemli değil pek. Bir şey bulamadılar zaten, yarın da taburcu olacağım."

"Hmm anladım. İyi o zaman ben seni daha fazla rahatsız etmeyeyim tekrar geçmiş olsun." dedim ve arkamı dönerek kapıya doğru yürüdüm.

"Minho." Adımı seslenmesiyle ona döndüm.
"Teşekkür ederim ama bir hoşça kal demeden mi gideceksin?"

"Evet." dedim yüzüne bakarken. Umutsuzluğu tanıdım gözlerinde. Göz yaşlarım akmasın diye zor tuttum kendimi.
"Benim için çok zordu ama iyileştim."

"Özür dilerim."

Kapıyı açıp çıktım. Jisung duvara yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu. Ağlamaya başladığımda ise gelip sarıldı bana.

"Geçecek."

Kollarımı sardım ona.

"Geçsin artık dayanamıyorum."

so, why did you hurt me? /minchanWhere stories live. Discover now