5

501 60 35
                                    

Pazartesi günü Louis'nin en sevmediği günlerden biri olabilirdi. Yatağından çıkmakta zorlanıyordu. Sabah uykuluyken kahvaltı yapmak zor geliyordu. Hazırlanıp evden çıkana kadar yatak resmen onu çağırıyordu. Neyse ki kendine hakim olabilen biriydi. Aksi taktirde şu an önlüğü üzerinde laboratuvarın önünde dikiliyor olmazdı. Bay Drake'in gelmesini bekliyordu birkaç dakikadır.

Onun merdivenleri çıktığını görünce yaslandığı duvardan uzaklaştı. Yerinde dikleşerek bekledi. "Merhaba Louis, çok beklettim mi?"

"Hayır efendim."

"İçeri girseydin keşke." Louis kapının açık olduğunu bile bilmiyordu ki. İçeri girdiklerinde defterini, kalemini ve eldivenini alıp çantasını kenara bıraktı. Öncelikle çalışma alanını temizleyip ellerini yıkadı. Bu sırada arkası dönük olan Bay Styles'a kaçamak bakışlar atıyordu. Ellerini kurulayıp eldivenini giydikten sonra Bay Drake'in yanına geçti. "Hızlıca bakıp çıkmam lazım."

"Tamam. Ben gerisini hallederim zaten." adam Louis'nin yaptığı deneyi inceledi. Louis'nin artık son zamanları olduğu için onu rahatlıkla yalnız bırakıp gidebiliyordu. Bilmesi gereken her şeyi öğretmişti sonuçta.

"Bunun iki tane tekrarını istiyorum." deyip ilk kabı ona uzattı. Louis başını sallayıp onu kenara ayırdı. "Diğerlerinde bir sıkıntı yok. Sanki bu biraz kontamine olmuş gibi görünüyor."

"O gün laboratuvar biraz kalabalıktı, hava sirkülasyonundan olabilir mi?"

"Olabilir. Ya da kullandığın çözeltiler eskimiştir." başını salladı. "Çözeltilerin hepsini hafta sonu yeniledim. İstediğin gibi kullan. Sormak istediğin bir şey var mı?"

"Şu an yok."

"Eğer bir problem olursa telefonum her zaman açık."

"Teşekkür ederim." deyip gülümsedi. Bay Drake onun yanından uzaklaşıp Bay Styles'ın yanına doğru ilerledi. Louis ise deneyi yenilemek için gerekli malzemeleri çalışma alanına toplamaya başladı. Bay Drake'in çıktığını görünce hızlıca Bay Styles'a baktı. Hala çalışıyor olduğunu görünce iç geçirdi. Çözeltilerin olduğu dolaba ilerleyip gerekli iki çözeltiyi aldı.

Hergün yaptığı şeyleri tekrarlayarak kısa sürede tamamlandı işini. Bu sırada Bay Styles'ın da işinin bittiği belliydi. Kullandığı malzemeleri topluyordu. Louis çözeltileri dolaba koyarken yanından uzanan kol irkilmesine sebep oldu.

"Pardon." diyerek küçük şişeyi yerine koyan Bay Styles'a çevirdi başını. Resmen dibinde duruyordu ve kokusu Louis'nin burnuna dolmuştu. Gözleri irileşti. Elindeki şişeleri düşürmeden dolaba koydu. Sertçe yutkunurken kalbi ağzında atıyor gibi hissediyordu. "İyi misin?" adamın yüzünü incelediğini fark etti.  Yüzünün sarardığından haberi yoktu.

"Louis, bir şey mi oldu?" omzuna dokunan ele bakarken dudaklarını ıslatıp derin bir nefes aldı. Yine aynı şeyi hissedince gözlerini Bay Styles'ın gözlerine çevirdi.

"Siz… sen o'sun."

"Ne?"

"Kokun. Daha iki gün önce rüyamda hissettiğim koku bu." karşısındaki adamın gerilen yüzünü inceledi.

"Ne dediğini anlamıyorum."

"Anlıyorsun." derken kaşları çatıldı. "Rüyamda gördüğüm ruh eşim sensin."

"Kendine gelir misin Louis? Ne saçmalıyorsun?"

"Saçmalamıyorum." derken ona bir adım yaklaştı. Kokusu yoğunlaşmaya başlamıştı. Heyecanladığı ve ruh eşini bulmuş olduğu için feromon salgılıyordu. "Saçmalamadığımı biliyorsun. Yüzünü hiç görmedim ama kokunu hissettim rüyamda."

"Karıştırıyor olabilirsin. Emin olmadan bana bunları söylediğin için daha sonra utanacaksın ve… utanacaksın işte." Harry için konuşmak gittikçe zorlaşıyordu. Louis o kadar yoğun bir koku salgılıyordu ki, etkisi altına girmemek için çok fazla direnmesi gerekiyordu.

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Eğer ruh eşim olsaydın bunu bende anlayabilirdim. Kanıtlayabilir misin bana ruh eşi olduğumuzu?" diyerek tek kaşını kaldırdı. Ruh eşinin bölümündeki bir öğrenci olmasını istemediği ortadaydı.

"Peki sen olmadığımızı kanıtlayabilir misin?" yorgun bir nefes verdi adam. Onu yaralayacağını bilse de aklına gelen bahaneyi sundu.

"Seni rüyamda görmedim hiç." Louis'nin gözleri bir anlığına kırgınlıkla parladı. "Evet, ruh eşim bir omega ama daha önce yüzünü hiç görmedim. Eğer sen olsaydın yan yana geldiğimiz zaman görürdüm ya da anlardım."

"Bunu gerçekten öyle bir şey mi sanıyorsun? Beni gördüğün anda hemen rüyalarında benim yüzümü göreceksin, bu mu yani?" sesini yükseltince Bay Styles'ın kaşları çatıldı.

"Louis, kendine gel artık. Ben senin yaşıtın ya da okuldan arkadaşın değilim. Ses tonuna ve söylediklerine dikkat et. Şu an yanıldığın için böyle konuştuğunu biliyorum. Şimdi laboratavurımdan çık ve böyle bir şeyi yaşanmamış sayalım."

"Yanılmadığımdan eminim. Asıl sen beni kırmaktan vazgeç." deyip bir adım daha yaklaştı ona. Louis'nin kokusu tüm laboratuvarı kaplamışken ona karşı koymak gerçekten zordu. O kadar güzel bir kokusu vardı ki, Harry aklını kaybedebilirdi. "Söylediğin şeylerin bir faydası yok. Bu kokuyu çok iyi tanıyorum." diyerek karşısındaki adamın dibine kadar girdi. Harry kendisinden beklemediği bir şey yapıp onun kokusunda kendini kaybederek dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Louis hemen gözlerini kapatıp kendini ona bıraktı.

Dudakları üzerindeki dudaklar o kadar yumuşak öpüyordu ki ona tutunma ihtiyacı hissetti. Bacakları titriyordu. Harry onu sıkıca tutup dudaklarının birkaç santim uzaklaşmasını sağladı. Louis sertçe yutkunarak baktı ona. Harry ise o an ne yaptığını fark etmiş gibi iri gözlerle baktı ona. Louis, konuşmaya başladıklarından beri karşısındaki bedenden gelen kalp atışları daha da artınca gülümsemek istedi. Eşi olmayan birisi için kalbinin bu kadar hızlı atması normal miydi?

"Böyle bir şey yaşanmadı, tamam mı? Bu ruh eşi saçmalığını da bir kenara bırak." deyip birkaç adım geri çekildi. Kendine kızdığı belliydi. Nasıl olurda genç bir omegaya karşı koyamazdı? Louis'nin şaşkın bakışları arasında hızlıca laboratuvarı terketti. Louis onun arkasından bakarken sadece kalp kırıklığı hissetti. Parmak uçları dudaklarına kaydı. Bir süre öylece kapıya baktı. Gözlerindeki yaşlar yerini alınca hızlıca önlüğünü çıkardı. Eşyalarını çantasına tıkıştırıp laboratuvardan çıktı. Kapıyı kilitleyip anahtarları alarak idari alana doğru yürüdü.

Doktor Öğretim Üyesi Harry Styles yazan kapının önünde durdu. Yüzsüz gibi yanına girmeyecekti elbette. Anahtarı kapının önüne bırakıp önce binadan sonra da hızlı adımlarla kampüsten çıktı. Ruh eşi tarafından reddedilmiş olmak kalbini kırmıştı. Hangi omegayı kırmazdı ki bu hareket. Eve gidene kadar göz yaşlarını akıtmamak için kasmıştı kendini. Herkesin içinde ağlamaktan hoşlanmazdı.

Eve girdiğinde direkt odasına gitti. Kapıyı kilitleyip kendini yatağa attı. Göz yaşlarını artık tutmaya gerek duymadan akıttı. Öptükten sonra gözlerinde beliren pişmanlık Louis'nin gözünün önüne geldikçe daha çok ağlamak istiyordu. Ruh eşinin kendisini kabul etmemesini kaldıramıyordu. Kapısının tıklatıldığını duyunca "Yorgunum, uyuyacağım." diye seslendi.

Ailesine ruh eşini bulduğunu ama onun kendisini kabul etmediğini, bu yüzden ağladığını söyleyemezdi. Bunu bir kişi hariç hiç kimseye söyleyemezdi. Chris bunu anlatabileceği tek kişiydi. Kendini toparlamadan ona da bir şey anlatamazdı.

Kendiyle baş başa geçirdiği bir geceden sonra Bay Drake'i arayıp kendini halsiz hissettiğini söylemişti. Adam onun kötü gelen sesi yüzünden ve daha önce böyle bir bahaneyle dersi asmamasından dolayı sorun olmadığını bugün dinlenebileceğini söylemişti. Eğer oraya gidip onu görseydi büyük ihtimalle yine ağlardı ve yeterince rezil olduğunu hissettiği için buna asla cesaret edemedi. 

Stubborn Omega | LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin