19

41 5 0
                                    

sabah erkenden uyanıp arabaya bindik ve eve döndük. Hepimiz vedalaştıktan sonra jeongini evine bıraktım ardından eve girdim. Yavaşça kapıyı açıp ayakkabılarımı dolaba koyduktan sonra ses çıkarmadan merdivenlerden çıkacaktım ki önümde babam belirdi. "nerdesin sen? haber vermeden nereye gittiğini sanıyorsun" lafını bitirip konuşmama izin vermeden yanağıma klasik tokadını attı. cevap vermeyip merdivenden çıkıyorken kolumdan çekip duvara yasladı. "hyunjin yürek mi yiyorsun sen." gözlerimi yerden çekip gözlerinin içine baktım "sence umurunda mı hangi cehennemde olduğum?" gülüp göz devirdim ve konuşmaya devam ettim. "onca zamandır merak etmedin de şimdi mi merak edesin tuttu he? ne yapsam umursamadın nasıl olduğumu sormadın şimdi mi aklına geldim beyefendi?" gözlerindeki siniri görebiliyor hatta hissedebiliyordum resmen içinde alevler vardı ve sıcaklığı tüm evi ısıtacak derecedeydi. o anki sinirle istediğimi vermişti tüm gücüyle yüzüme bir yumruk atmıştı, ağlayıp üzülmek yerine hoşuma gitmişti gülmeye başladım. "yapabildiğin tek şey bu zaten. gerçeklerle yüzleşmeye götün yemiyor çünkü. korkağın tekisin hatta biliyor musun? Bir kere bile insan gibi konuşmaya tenezzül etmedin çünkü kazanabildiğin tek şey kavga dövüştü. İnsanlarla nasıl konuşulması gerektiğini bile bilemeyecek kadar cahilsin. Senin gibi biri olmamak için çalışıyorum, senin yüzünden gördüğüm hakaretleri umursamamaya çalışıyorum ama senin yaptığın tek şey liseye giden bir ergen gibi dövmeye çalışman. Gerçekten çok bıktırıyorsun insanı." söylediklerime asla inanamıyordum, yıllardır içimde tuttuğum dolup taşan duyguları ve sözleri dilimin ucuna hangisi gelirse saydırıyordum. Pişman değildim ama haddimi aşmış olabilirdim, aslında neyse ne biliyor musun bu adamın yaptıklarının yanında bunlar hiçbir şey. Sinirden gözü dönmüştü çünkü ona cevap veremeyen pısırık küçük çocuk yoktu artık karşısında.


"bakıyorum da baya büyümüşsün sen hyunjin. büyüdüysen senden büyüklerin sana bir şeyler öğretmesi gerek. Hayatı." yüzüme ard arda yumrukları sıralıyordu. gözüm mosmordu, ağzım kanlar içindeydi ama yine de tepkisizce ona bakıyordum. ateşi sönene kadar sessiz durup dövmesine izin verdim. Yüzüm kanlar içinde olmasına rağmen durduramadım, başım dönmeye başlamıştı artık istesemde durduramazdım. artık attığı her yumrukta ölecek gibi hissediyordum, başım daha hızlı dönmeye başlamıştı ve artık bedenimi kontrol edemiyordum. fark etmeden yere düşmüştüm ve gözlerim kapanmıştı. Evet beni bayıltana kadar dövmüştü ve bundan pişman değildi. İçimdekileri söylediğim için ben de pişman değildim. en son ne oldu ve nasıl bahçede uyandığımı hatırlamıyordum bile. pislik herif dövüp mahvettikten sonra bahçeye atmış, çöp müyüm ben diyecekken aklıma bunları yapanın babam olduğunu hatırladım ve sustum. pazar günü olduğu için okul yoktu fakat eve girmek istemiyordum bu yüzden jeongine gitmek istedim. nefes alıp kapıyı çalacaktım ama geri çekildim, jeonginin beni böyle görürse ne kadar üzüleceğini hatırladım ve görmesini istemediğimden vazgeçip evden uzaklaştım. gidecek bir yer bulamayınca yıldız tepesine gitmeyi düşündüm, en mantıklı ve iyi yer de orasıydı zaten. Tepeye çıkınca oturup manzarayı izlemeye başladım daha sonra sırtımı çimenlere koyup gökyüzünü izledim. İstemsizce gözlerimden bir kaç damla süzüldü, aslında şuanda mutsuz değildim ama ağlıyordum hatta ağlamıyordum bile. Elimle gözümü ovaladım ve ellerimi çekince karşımda jeonginin yüzünü gördüm. Bi an rüya sandım ama gerçekti hemen oturdum. "ne işin var senin burada?" yanıma oturup elime çilekli süt verip kendi sütüne batırdı ve içmeye başladı. "camda gördüm seni, yanına gelecektim ama sen gelmiştin bile çoktan. Biraz izledim hatta yüzündekileri görünce endişelenip yanına gelecektim ki geri döndüğünü fark ettim, anladım ki senin için üzülmemden korktun ama şunu unuttun karşındaki kişi jeongin ise bir yolunu bulur seni yakalardı. Ben de hemen evden çıkıp gizlice takip ettim seni sonra da yanına geldim." konuşmasını bitirip sütünü içmeye devam edince gülümsedim, elimdeki süte baktım ve bir yudum aldım. "yine çilekli süt demek" başını sallayarak gülümsedi.

"hyunjin. Nasıl veya ne durumda olursan ol ben seni hep severim ve önemserim, senin sevgilin isem tabii ki de üzüleceğim. Hatta en çok benim üzülmem gerekir çünkü sen benim sevdiğim, aşık olduğum insansın hyun. Sana ne olduğunu, nasıl bu hale geldiğini bilmem de en büyük hakkım çünkü unutma ben senin ailenim. Senin yanında olmalıyım ki moralini düzeltebileyim. Böyle bir durumda beni düşünüp geri dönmek yerine kendini de düşünüp ileri adım atmalısın. biz seninle bir ilişki içindeysek ve sevgiliysek eğer beraber üzülüp gülmemiz gerekir. Biz bu yola çoktan adım attıysak devam etmeliyiz hyunjin. Bu yüzden lütfen geri dönme ve hep benimle ol. Neden bu hale geldiğini sormak istemiyorum seni darlamak istemem ama söylemek istiyorsan anlatabilirsin seni her zaman hiç sıkılmadan dinlerim."

Jeonginin gözlerine bakıp büyülenmişcesine onu dinliyordum. beni nasıl kendine aşık ettiğini anlayabilmiştim. Bugün neden hiç korkmadan ve pişman olmadan kendimi savunabildiğimi ve konuşabildiğimi anlamıştım, jeongin benimleydi çünkü. Beraber otururken birden cebinden bir tane kırmızı ip çıkardı. bir ucunu bana, bir ucunu da kendi bileğine bağladı. "bu ne?" gülümseyerek bileklerimizi yan yana koydu ve ortasından kesti. ikimizin de bileğinde kırmızı ip bağlıydı ve çok güzel duruyordu ama hala neden yaptığını bilmiyordum.

"bildiğim kadarıyla bir çin geleneğine göre çiftler serçe parmağına kırmızı ip bağlarsa sonraki hayatlarında farklı beden ve isimlerde olsalar da birbirlerini hissedip bulurlar. ben de bileğimize kırmızı ip bağlamak istedim."

bileğimdeki kırmızı ipe bakıp gülümsedim ve ardından jeongine sımsıkı sarıldım, ikimiz de kollarımızı birbirimize kavramıştık ve hiç bırakmak istemiyormuş gibi sarılıyorduk. Yavaşça ayrılıp ellerimi jeonginin yanağına koydum ve okşamaya başladım. "sen, sen gerçekten bu dünya için çok ayrı güzellikte ve iyilikte olan birisin jeongin. bana gönderilen en büyük şans olabilirsin." parmaklarımı dudaklarının üstünde gezdirirken dayanamayıp dudaklarını öptüm. Tıpkı ilk öptüğümdeki gibi öpüşüyorduk, çok anlamlı ve tatlıydı. Ellerimle bir yandan yanaklarını okşuyordum bir yandan da öpmeye devam ediyordum. Birbirimizden ayrılıp çimenlere uzandık. ellerimi elleriyle kilitleyip sımsıkı sarıldım ve gözlerimi yumdum. "biliyor musun jeongin, yıllar sonra babama karşı gelebildim ve ağzımı açıp konuştum." ellerimden ayrılıp saçlarımı okşamaya başladı ve yanağımı öptü. "seninle gurur duyuyorum hyunjin, hem de çok."




...................


Ben nasıl bitircem bunu ya of bu çifte de kıyamıyorum çok tatlılar işim çok zor çook

ben kacarr 👋🏼💗

Little Star | HyuninWhere stories live. Discover now