ÇOCUK KALMIŞ BEDENLER

22.5K 1.1K 686
                                    

Not: Bazı nedenlerden dolayı pazar günü gelecek olan bölümü erkenden atıyorum. İyi okumalar :)

Pişman değilim yaşadıklarımdan,
öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.

~Nazım Hikmet


♬ (Ahmet Kaya - Yaşamadın Sen) ♬

Söz; bence güven denen şeyin simgesidir. Birine bir söz verirseniz mutlaka onu yerine getirmelisiniz demektir. Sözün büyüğü veya küçüğü olmaksızın o söz yerine getirilmelidir bence. Söz verilip de gerçekleştirilemeyen onca hayalim imzasını kazır bu satırlara, siz belki bu kadar değer vermiyor olabilirsiniz.

Velhasıl kelam Hamza'ya verdiğim bir söz vardı. Ve onu gerçekleştirmek için gecenin bir vakti Nayino bakkala gelmiştim. Plan çok basitti. Ben Hamza'nın duyguları ile yazdığım mektubu Hamza'ya verecektim, o da okulda kızın çantasına bırakacaktı. Belki klişe geliyordur ama kadınlar böyle küçük jestleri her zaman sevmiştir. Yani biri bana mektup bıraksa çok hoşuma giderdi.

Fakat öyle bir bahtsız bedeviyim ki yangının ortasına düştüm. Evet, koskoca yangının ortasına denk geldim. Aptal Hamza'ya dedesi Ercüment amca menemen yapmasını söylemiş. Akşam yemeği yiyememiş Ercüment amca. Çünkü eşi onu evden kovmuş. Neymiş efendim, eşinin yaptığı yemeği beğenmemiş Ercüment amca. Haklı kadın. Bende kovardım. E haliyle acıkan Ercüment amca torunundan menemen yapmasını istemiş. Bizim saftirik Hamza da beni beklerken telaşa kapılmış. O heyecanla tüpü devirmiş ve koca bakkal alev aldı...

Ben geldiğimde bakkal yanıyordu. Hamza da Ercüment amca da dışarıdaydı fakat Ercüment amca içeri girmeye çalışıyordu. "Kasayı çıkaralım bari evlat." diyordu dolu gözleri ile onu engelleyen itfaiye ekiplerine. Peki Belinay bu durumda durur muydu? Asla! Kahraman olacaktı illa. Çıkaracaktı o kasayı yerinden. Sonra da karbondioksitten bayılacaktı. Ama kasayı dışarı çıkardıktan sonra bayılmıştım. Bu önemli detayı geçmeyelim lütfen. Sonuçta başardım! Şimdi ise uyanmış, karşımda öfkeden kuduran bir çift yeşil gözle bakışıyordum. Ah, nerde miydim? Hastanede!

"Sen asla akıllanmayacaksın değil mi Cadı?" dedi Adar milyonuncu azarını çekerken. Uyandığıma pişman etmişti beni. Korkmuştu, bunu yeşillerinin ardındaki karartıdan anlayabiliyordum. Ama biraz fazla abartmıyor muydu? Tamam, herkes endişe etmişti benim için ama bu adam ebeveynim gibi azarlıyordu beni.

"Uyuz, yemin ederim şu serum kablosunu bütün yutacağım senin yüzünden. Sus artık be!" diye itiraz edip sinirle, üstüme örtülen beyaz örtüyü yumruklarım arasına hapsettim. Ofladı ve bakışları boş odada dolaştı. "Çocuk gibisin Cadı." dedi önce. "Gencecik yaşımda velet bakıcısı olmuş gibi hissediyorum senin yüzünden." diye tamamladı sözlerini. Bana velet mi demişti o?

"Küçül de cebime gir." dedim 'gencecik' kelimesine itafen. Kaşları çatılırken bana döndü. "Ne demek o şimdi?" diye sordu. "En az otuzsun sen. Daha aşağısı değil!" dediğimde haklılık belirtisi olarak omuzlarımı dikleştirdim. Kaşları daha da çatılırken dudaklarını araladı.

"Yirmi altı yaşındayım lan ben!" dedi sitem eder bir sesle. Bunu kesinlikle beklemiyordum. Hatta onu gördüğüm ilk andan itibaren otuz bir yaşında olduğunu düşünüyordum. Mübarek sayı!

"Tamam, ne bağırıyorsun. Olgun gösteriyor olabilirsin." dediğimde onun sesinin aksine daha da çok bağırdım. 'Ben değil, sen bağırıyorsun Cadı!" dediğinde sesi bana inat daha yüksek çıktı. Ellerim belime gitti bilmiş bilmiş. "BAĞIRMA BANA ODUN!" dediğimde oflayarak burun kemerini sıktı. Gözleri bıkkınlıkla yüzümde gezindi. "Çekilecek gibi değilsin." dediğinde zerre düşünmeden "Siktir git o zaman." dedim. Tamam kabul, yeni tanıdığım bir ortamda kolay kolay küfür eden bir kız değildim ama bu uyuz hak etmişti.

BERZAHWhere stories live. Discover now