DAVETSİZ MİSAFİR

19.9K 1K 666
                                    


İçimde küllenen ateş dirildi.
Dünyada ne varsa yere serildi.
"O" kaldı... Kalbimi seyreder gibi.
O gece sevgim coşkun ırmaktı.
Kalbimden taşarak o kalbe aktı;
Gözlerime en keskin bakışla baktı:
"Ben de seni Atsız, ben de..." der gibi...

~Hüseyin Nihal Atsız

♬ (Milat - Issız Sokak) ♬

2 Hafta Sonra:

İhanet;

Kalbimizin kendini huzurlu hissettiği zamanlar vardır ömrümüzde. Ya da o huzuru bize bahşeden insanlar... Sırf bu yüzden bile sonsuz bir bağ kurarsınız ruhlarınız arasında. Bu bile birbirinize bağlanmanız için yeterlidir.

Bağlanmıştım.

Birden çok insana kalbimden bir parça, ruhumdan bir kırıntı vermişçesine onları benimsemiştim. Her ne kadar kısa bir süre içinde de olsa bu... Öyleydi ya, insan bazen ruhunun ilacını yıllarca süren arayıştan sonra bulurdu bazen ise onu ilk gördüğü an anlardı yara bandının o olduğunu.

Gördüğüm ilk an anlamıştım.

Peki bu bağların koca bir yalan üzerine kurulu olduğunu öğrendiğiniz o an ne hissedersiniz? İhanet denen şeyin zehirli oklarını bedeninizde hissettiğinizde ruhunuzdan giden gitmiştir. Emanet ettiğiniz bağlar kopmuştur artık.

Kopmuştu.

Onarılır mıydı? İnanın zerre bilemiyorum. Her yapılan şeyin bir açıklaması vardır oysa. Bunun da vardır. Ama bu açıklama yeter mi eski bağı kurmaya? Umuyorum ki yeter. Umuyorum ki eskisi gibi olabiliriz. Ve son bir şey daha umuyorum senden Tanrım.

Umarım babamın varlığını her daim solumda hissederim. Çünkü biliyorum ki beni koşulsuz seven, ruhumuzun varlığına ihanet etmeyecek tek kişi o. Ayakta durmak için ona sığınmam gerek.

Sığınağımı benden esirgemeyişini umuyorum.

Defteri kapatıp yastığın altına koyduğumda derin bir iç çektim. Oturduğum yataktan gökyüzünü izlemeye başladım. Çok fazla yıldız vardı bu akşam. Milyonlarca...

Gitmemiştim.

İki haftadır Selim Onbaşı'nın evinde kalıyordum. Ne dışarı çıktığım vardı ne de ağzımı açıp iki kelime ettiğim. Tabiri caizse yürüyen bir ölüye dönüşmüştüm. Atlatamıyordum. Anılar zihnimde dönüp duruyor bana kötü bir oyun kuruyorlardı. Nasıl yalan olabilirdi diye düşünmekten kafayı sıyıracaktım artık. Samimiyetleri nasıl yalan olabilirdi?

Değildi diyordu içimden bir ses. Ama aklıma yaralanan küçük kızım geldikçe ne iç sesime inanasım geliyordu ne de ona kulak veresim. Yıpranan bizdik. O nerden bilecekti ki?

Neden gitmemiştim bilmiyorum. Gidersem yarım kalacaktım. Kalırsam hiç olacaktım. Kalmıştım. Canımın yanacağını bile bile kalmıştım. Belki de Elif ablanın ve kızı İrem'in ısrarı bunda etkili olmuştu. Belki de annemin huzurlu hissedene kadar kalabilirsin deyişi... Sonuçta burdaydım işte. Gitmemiştim. Ama ne dışarı çıktığım vardı ne de yaşamayı sevdiğim tek bir saniye. Hep böyle mi olacaktı?

Ben her bağlandığımda sevdiğiklerim benden mi alınacaktı?

"BELİNAY!" diyerek bağıran İrem'in sesini duydum. Ardından küt diye kapı açıldı. Bu kızın özel hayata saygısı zerre yoktu. Hayatımda benden daha baş belası olan bir insan daha vardıysa o da İrem'di. Geldiğimden beri başımdan ayrılmamıştı. Sürekli beni dışarı çıkarma çabası içindeydi. Günde sayısızca yapılacak aktivite buluyordu. Götünde kurt vardı bu kızın. Bıkkınca baktım yüzüne. Kim bilir yine hangi dahiyane fikirle yanıma gelmişti?

BERZAHWhere stories live. Discover now