YANGIN YERİ

18.4K 983 820
                                    

Ölmüş olan biri artık hiçbir şey istemez, sevilmeyi de, kendisine acınmasını da, teselli edilmeyi de istemez.

~Stefan Zweıg

(Yasemin Levy - Firuze)♪

"Oyy Cadı oyy!"

"Ney Uyuzcum ney?"

İçine tonlarca kıyafet doldurduğum çantayı Adar'ın bir kaç günlüğüne kiraladığı araca koyarken onun yakarışlarını dinliyordum. Evet gidiyorduk, Gaziantep'e. Yağmur hanımefendiyi alıp buraya getirmeye. Şimdi hepinizin kafasında aynı soru vardır büyük ihtimalle. Neden arayıp gelmesini söylemiyorum da sevgilimi peşimde sürükleyip Antep'e gidiyorum? Bunun bir çok nedeni var aslında. Öncelikle Yağmur'la eski konuları konuşup doğrularını abime anlatması konusunda onu ikna edecektim. Ben onu o da abimi... Daha sonrasında onu düğüne davet edip abime yanaştıracaktım. Çünküm hayırlı bir kardeşim vesellam. Son ve en önemli sebebim ise Adar'la vakit geçirmek. Sanki çok fazla ayrı kalmışız gibi geliyordu bana. Onunla baş başa vakit geçirmek istiyordum.

"Annenlere ekmek almaya çıkıyorum mu dedin cidden?" diye söylendi Adar. Evet tam olarak onu söylemiştim. Annem biliyordu gerçeği ama abim bilmediğinden öyle bir yalan söylemek durumunda kalmıştım.

"Evet ne var bunda?" dedim araca binip kemerimi takarken. Adar arabayı çalıştırdığı esnada konuştu. "Neredeyse dokuz saatlik bir yol gideceğiz Belinay. Orda kalacağız saatlerce ve geri dönerken de dokuz saat geçecek." dediğinde ne var bunda dermiş gibi "Eee?" diye söylendim. "Eeesi şu, abin sorar: Ekmeği Fizan'dan mı almaya gitti, diye." diye cevapladı beni Adar. Kıkırdadım bu dediğine. Sanırım onu bile yapardım ben.

"Anneme söyledim. Haberi var. Geç kalırsam İremlerde kaldığımı söyleyecek." dediğimde anladım dermiş gibi başını salladı. Çoktan karargahtan ayrılmış ve yola koyulmuştuk. Bekle bizi Antep, biz geliyoruz.

"Kendimi Mervelere ders çalışmaya gidiyorum deyip Berkecanlarla il dışına çıkan Pelinsular gibi hissediyorum." dediğimde Adar hafifçe gülümsedi. Gamzesini yediğimin evladı. "Kurban olduğum ne güzel gülüyorsun, bi kerecik daha güler misin?" dedim bu kez. Dişlerini göstere göstere güldüğünde kıkırdayarak ona doğru yaklaştım ve yanağına uzunca bir öpücük bahşettim.

"Araba kullanıyorum Cadı, böyle yaparak dikkatimi dağıtıyorsun." dediğinde "Hım..." diye bir mırıltı döküldü dudaklarımdan. Canım adam, ne çok özlemiştim kokusunu. Gözlerinin yeşilini... Bir de gülüşünden öpmeyi.

"Adar!" diye bağırdım ağzımı aça aça. Yeşilin en güzel tonu gözlerini yoldan ayırmazken bana baktı saniyelik ve önüne döndü. "Ne isteyeceksin yine?" dedi bıkkınca. Nasıl da tanıyordu beni ama!

"Seninle tiyatroya da gider miyiz?" dediğimde direksiyonu sağa kırıp arabayı o tarafa yöneltti. Çatık kaşlarıyla ileriye bakıyor ve sanki dünyanın en ciddi işini yapıyormuş gibi araba kullanıyordu. Bu görüntü biraz şeydi, erinesi.

"Gideriz güzelim, ona da gideriz." dediğinde bana bakıp varla yok arasında gülümsemişti. İçim anında kıpır kıpır olurken içimdeki kelebeklerin kanat çırpışlarını duyabiliyordum. Teşekkürler sevgilim, sen ruhu çürük kelebeklerimin uçmak isteyen yanısın.

"Peki, ordan da müze gezmeye gitsek olur mu?" dedim mandırasından yeni çıkmış buzağılar gibi yerimde tepinirken. Adar'ın gözleri bana değdiğinde içinden ne günah işlediğini sorguluyor gibi bakıyordu. Ne vardı yani?

"Bir insanın hiç mi sağı solu belli olmaz? Bi bakıyorum kabuğuna çekilmiş bir salyangozsun bir bakıyorum kanatlanmış uçan bir kelebek... Aklımı yitireceksin bana." dediğinde sanki kendi kendine söyleniyor gibiydi sitemleri. El freninde duran elinin üzerine elimi koyduğumda alttan alttan bakarak konuştum.

BERZAHWhere stories live. Discover now