İNTİKAMIN AYAK SESLERİ

10.1K 806 275
                                    

"Ansızın gelen felaket, insanları en çok ümide sarıldıkları zamanlarda zedelemekten haz alır..."

~Halit Ziya Uşaklıgil

♬ (Murat Başaran - Ya Ya Ya)♬

"Sen şimdi bana gerçekten adını
söylemeyeceksin öyle mi komutan?" 

Ne inatçı bir adammış bu da! İsmini söylese ölecekti sanki. 

"Hayır dedim ya Belinay. Hem sen ne diye kuyruğum gibi peşimde dolaşıyorsun kızım? Sen daha yeni çıkmadın mı hastaneden? Gidip dinlensene." 

Ben onun peşinde gittiği yere doğru yürürken o da beni azarlıyordu. Bu adamın güldüğü çok az saniye vardı gerçekten. Hep bi çatık kaşlar, hep bi öfkeli yeşiller. Haklıydı belki. Gerçekten de yatıp dinlenmem gerekiyor olabilir. Sonuçta koskoca bir düğünden gazi olarak çıkmıştım öyle değil mi? Yani her ne kadar gazi olmasam da... Üstelik dağa kaçmış ve henüz geri gelmemiş bir hafızam da vardı. Umarım dağ yanıp kül olmadan gelir yerine girerdi. Bir şeyleri hatırlamamaktan sıkılmıştım artık. 

"Sen nereye gidiyorsun?" diye sordum. Önce saatine sonra bana baktı. "Spor salonuna gidiyorum. Çok boşladım. Toparlamam lazım." dediğinde adımları hızlandı. Ben de adımlarımı hızlandırdım. Tam arkasından yürürken onu kınar bir sesle konuşuyordum.

"Hasta olmuşuz, bizimle ilgileneceğine kaslarının peşine düşmüş bir sevgilim var." 

Sağa döndük beraber. 

"Belki benim canım yanıyor, ilgiye ihtiyacım var!" 

Sağdan ikinci kapıya girdik. Burası spor salonuydu.

"Hafızam da kaybolmuş. Hiç de yardımcı olmuyorsun." 

Ben söylenmeye devam ettikçe o umursamaz tavırla spor aletlerine yöneldi. Eli tişörtünün eteğine gittiğinde ben söylenmeye devam ediyordum.

"Hah! Gerçekten senin gibi bir dağ ayısıyla mı sevgili olmuşum ben?" dediğimde kollarımı göğsümün altında birleştirmiş ona göz devirip etrafı incelemeye başlamıştım. "Beğendiremedik mi Belinay hanım?" dediğinde sesi fazla imalı çıkmıştı. Tam ağzımı açıp lafı cuk diye oturtturacaktım ki ağzım açıldığıyla kaldı. 

"Bir şey mi diyordun sen?" Yüzünde aptalca bir sırıtış varken karşımda üstsüz bir vaziyette barfiks çekiyordu. Evet böyle bildiğimiz barfiks. Elleriyle sıkı sıkıya tutunduğu demir parçasının üstüne doğru yükselip sonra tekrar kendini aşağıya sarkıtıyordu. 

"Ben mi?" Aklıma gelen en saçma soruyu sormuş olabilirdim fakat koca bir yunan tanrısının karşımda durmuş barfiks çekişini izlemek bana daha fazla mantığımı kullandıramazdı. Kendini boşlamış hali bu muydu gerçekten?

"Evet, sen sevgilim." dedi kendini yukarıya çekerken. Karın kasları önümde resmen bir lastik gibi uzayıp kısalıyordu. Boynundan aşağıya asılan künyesine vuran güneş ışığı gözüme alsa da asla rahatsız etmiyordu. Askeri pantolonu ve koca postallarıyla üst tarafı Paris alt tarafı Sibirya olan dünya modelini düşündürtüyordu bana. Tabi umarım haritayı da doğru hatırlıyorumdur. 

"Evet, vücudun önemli. Bence de devam etmelisin. Ben rahatsızlık vermeyeyim. Hadi sağlıcakla." 

Arkamı dönmüş gitmek üzereyken adımı seslenmesiyle adımlarımı durdurdum. Burda kaldığım her dakika can sağlığımı tehlikeye atmam demekti. Bir an önce burdan çıkıp götümden nefes almayı bırakmam gerekiyordu. 

"Efendim." desemde ona yüzümü dönmemiştim. Aman efendim, bizde de bir utanç bir darlık ki sormayın.

"Sana bir şey soracağım." dediğinde sesini tam arkamda hissediyordum ve ellerini saçlarımda. Omuzlarımdan aşağıya sarkan saçlarımı iki eliyle toplayıp sol omzumdan aşağıya doğru sarkıttığında ben nefesimi tutmuş gözlerimi yummuştum. İçimdeki heyecana inat konuşmayı başararak "Sor tabi." diyebilmiştim. 

BERZAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin