KELEBEKLER

6.1K 528 337
                                    

Evleniriz belki bir gün..
Çocuklarımız olur;
Bana benzer şair olur,
Sana benzer şiir olur..

~Cemal Süreyya

(Hozan Beşir ~ Elfida)

"Belinay, dönünce ne yapmayı düşünüyorsun?" 

Düşünmüyorum. Düşünemiyorum. Aklım ermiyor artık daha fazlasına. Durdu beynim. Çalışmıyor. Sadece şu bavulu bir an önce toparlayıp burdan yok olmak istiyorum. O uçağa bineyim ve bu şehirden, anılarımdan bir an önce vazgeçeyim. Arkamda kalsın hepsi. Görmeyeyim bir daha. Duymayayım hiçbirini. Sussun artık kafamdaki sesler. Kaldıramıyorum. Yeter!

"Bilmiyorum. Dönünce bakacağım." 

Nehir ve ben bavullarımızı toparlıyorduk. Siirt'e döneli saatler olmuştu. Şimdi ikimiz de gidiyorduk fazlalık olduğumuz bu şehirden. Geldiğimiz yere dönüyorduk. İstanbul'a... 

"Peki, o... Onunla ilgili ne yapmayı düşünüyorsun?" 

Hiç... Koca bir hiç düşünüyorum. Düşünmeme olanak tanımıyorlardı. Gidecek olduğu bir görev vardı ve gidecekti. Benim de okumakta olduğum bir üniversite vardı ve bende onu bitirecektim. Tek giden o değildi. Ben de gidiyordum. Adı her neydi bilmiyorum ama bana göre ayrılıktan başka hiçbir şey değildi. Ayrılıyorduk. Bazı vazgeçişler mecburiyetten olurdu. Mecbur kalmıştık, vazgeçiyorduk. 

"Unutmayı düşünüyorum." 

Yalan, ölecek olsam da son nefesimde bile onun sevgisi olacak. Son sesimde bile onun adı olacak. Tanıdığım sevda gözleri ona ait olacak. Kalbim hep yeşermiş bir fidan gibi kalacak. Öylesine temiz ve öylesine yemyeşil...

"Bunu yapabilecek misin?" 

Hayır yapamayacağım. Ölüyorum. Görenim de yok gömenim de.

"Yaparım Nehir. Unutmaktan kolay ne var şu hayatta? Zaten asker adam yolu bekleyecek bi kız değilim ben. Hayatımı yaşarım misler gibi." 

Bavulumu alıp odadan çıktığımda Nehir arkamdan geliyordu. Yalandı. Bu da yalandı. Asker dediğim o adam için ömrümü vermem gerekiyorsa dahi verirdim. Bilsem ki onu bir gün göreceğim son nefesime kadar bıkmadan beklerdim. Yalandı işte. Onsuz yaşayamazdım hayatımı misler gibi. Yaşayamayacaktım.

Askeriyenin önüne ilerlediğimiz sırada kapının önünde koca bir kalabalık olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Cidden mi? Ben ağlamamak için direnirken cidden böyle mi olmak zorundaydı? 

Nehir'le beraber askeriyenin önüne doğru yürüdük. Koca bir kalabalık vardı. Tanısam da tanımasam da herkes burdaydı. Onun dışında. Gözlerim onu aradı. Etrafta yoktu. Ne yani bana bir vedayı da çok mu görmüştü? Böyle mi bitmesi gerekiyordu yani? En azından son kez sarılsaydım sana. Son kez sarılsaydım kaybetmeye alışık olduğum o kokuya. Son kez sarılsaydım üçüncü yenilişime. 

Herkes bana ve Nehir'e bakıyordu. Ölüm sessizliği vardı. Herkesin yüzünde aynı ifade. Aynı üzgün ifade. Kimisinin gözlerinde yaş... Benim ise gözlerim hala onu arıyordu. Görmesem ölecektim sanki. Ben nasıl yıllarca onsuz kalacaktım ki? Ya da ömrümün sonuna kadar...

"Belinay..." dedi Ezgi. İlk konuşan o oldu. "Efendim?" dedim fısıldar bir sesle. Gülümsedi burukça. Kolları iki yana açıldı birden. "Seni tanımak güzeldi. Unutma, sen hep benim kara bahtımın solmayan papatyası olarak kalacaksın." Evet, dakika bir gol bir arkadaşlar. Ağlıyoruz. 

Kendimi Ezgi'nin kolları arasına bıraktım. Sımsıkı sarmaladım onu. Ağladım. Hıçkıra hıçkıra ağladım hem de. Vedalar bu kadar ağır olmak zorunda mıydı? 

BERZAHOnde histórias criam vida. Descubra agora