İSMET BU NE

20.8K 1K 864
                                    

Aşk bir sudur, iç iç kudur...

~Antonie De Sait - Exupery

(Ayşe Dinçer - Tikitaktak)♬


"Sakin olman gerek Nehir."

Nehir tam karşımda dikişmiş ve korku dolu bakışlarını bana yolluyordu. Ben ise giydiği gömleğin düğmelerini ilikliyordum. Kendisinin heyecandan götü başı ayrı titrediği için becerip de iki düğmeyi bir araya getirememişti. Mavi harelerine bakıp tekrar konuştum.

"Onlara bu konuda güvenebilirsin. Özellikle Adar'a... O sıkıntı çıkmayacak diyorsa sıkıntı çıkmaz. Hem düşünme bunları sen. Unutma senin iş hallolduğunda halletmemiz gereken benim iş var."

Sözlerimdeki büyük ima ve kendimden emin şeytani gülüşüm karşısında kıkırdadı Nehir. Dün gece Adar'ın yanından ayrılıp eve geldiğimde Nehir'in uyumadığını fark etmiştim. Sabaha kadar konuştuk onunla. Dertleştik. Uzun süredir bunu yapmamıştık. Bir de ona kafamda dönüp duran oyunlardan bahsettim. Hadi ama onları affetmiş olmam demek onlardan intikam almayacağım anlamına gelmiyor. Bütün tim tek bir günde korkuyu zirvede yaşayacaklar. İhanetin küçük bir bedeli sadece. Belki emir sonucu bunu yaptılar ama kusura da bakmasınlar. Bende içimdeki hırs duygusundan emir alıyordum.

Belinay SEZGİN'dim ben. Çektirilen acıya karşılık çekecek oldukları acı... Karşımdakinin kim olduğu zerre umrumda olmaz.

"Sen emin misin bu planla akıllanacaklarına? Yani tekrar emir alıp aynı şeyi yapmayacakları ne malum?" diyen arkadaşıma alev alan kahvelerimle baktım. "Belki... Ama en azından kafalarında unutmayacakları bir gerçek olacak. Aldıkları her emire karşı bir ceza. Yiyorsa tekrar yapsınlar." dediğimde Nehir başını yavaşça salladı. "Seni şeytan doğurdu." dedi güleç bir sesle.

"Ya da ben onu..."

Zaman öylece akıp giderken ben içimdeki heyecan duygusunu bastırmaya çalışıyordum. Ne zaman bir işlerin peşinde olsam deli cesareti bürüyordu bedenimi. Gözüm bir şey görmüyordu. Ya bu deve güdülecekti ya da bu diyardan gidilecekti.

"Hadi çıkalım." dedim Nehir'in koluna girip onu çıkışa sürüklerken. Beraber çıktık evden. Adar'ın dediği gibi onu ormanın içine bırakıp bana söylenilen yere saklandım. Önce Nehir'in annesi ve babası gelecekti. Nehir'i götürmeye kalktıkları zaman ise çıkacakları taraftan tim önlerini kesecekti. Nehir'in babası olacak adam o korkuyla annesine zarar vermesin diye de arkadan ben çıkacaktım. Kendimi Amerikan filmlerinde gibi hissetmeme neden oluyordu bu durum. İki katı heyecanlanıyordum. Bir de elime telsiz tutuşturmuşlardı. Açıp komut verme iç güdüsü ile yanıp tutuşuyordum. Bence biraz eğlenceden zarar gelmezdi.

"Ses deneme bir...Ses...Kuzgunlar sesimi alıyor musunuz?" diye sorduğum an Kadir ve Fedakar'ın gülüşme seslerini duydum. Her zaman aksiyon değil ya tatlım. Biraz da gülün. Ne de olsa saatler sonra cayır cayır yanacaksınız. "Ablacım duyuyoruz sesini." dedi Memoli. Güldüm önce. Ciddileştim daha sonra.

"Abla mı? Görevdeyiz asker. Ben senin ablan değil komutanınım." dediğimde Memoli yalancıktan "Ov!" diye bir ses çıkardı. "Kusura bakmayın komutanım." dediğinde "Bir daha olmasın asker." dedim. Hepsi kendi aralarında gülüşmeye başladı. Ardından Kadir konuştu. Ortamı kızıştırmak istediği ses tonundan o kadar belliydi ki. "Eee bizim timin esas komutanı kim şimdi?" diye sordu arsız bir sesle. "Tabiki de Adar." dedi Selim Onbaşı tok sesiyle. Hah! Ben bu timde olsam acaba o komutan olarak kalır mıydı?

BERZAHWhere stories live. Discover now