GİRİŞ

1.2K 192 50
                                    

İsra kapıdan girdiğinde okula giderken kullandığı postacı çantasını bir eliyle kaldırıp kafasını eğerek çıkarttı. Bakışları diğer elindeki ders kitabındaydı.

Çantayı kapının hemen yanındaki divan tarzı koltuklardan birinin üstüne atarken "Ben geldim amca!" diye seslendi.

Oysaki amcası kapının üstündeki zilden birinin geldiğini duymuş, saati kontrol ettiğinde onun geldiğini tahmin etmiş olmalıydı.

"Çantanı oradan al küçük hanım. Her an bir müşteri gelebilir" diyen amcasının sesiyle kafasını kaldırdı.

Adam kasanın bulunduğu masanın arkasındaki kapıdan çıkmış elini önündeki önlüğe kuruluyordu.

İsra tamamı boş olan küçük balık restoranına baktı. "Bir anda bütün masaların dolacağını mı düşünüyorsun" dediğinde amcası ellerini önündeki masaya yaslayıp kafasını kaldırarak genç kıza baktı ve "Bilemezsin küçük hanım, bu hayatta ne zaman ne olacağını bilemezsin" dedi.

Genç kız kafasını iki yana sallayarak gülümsedikten sonra arkasını dönüp attığı çantasını aldı. Omzuna asıp amcasına dönerek "Oldu mu?" dedi ve amcasının gülerek kafasını sallaması üzerine ona doğru ilerledi. Amcasının yanından geçip kapıyı açmadan önce yaşlı adama doğru eğilip yanağına sulu bir öpücük kondurdu.

Yüzünü buruşturan amcası o çekilir çekilmez eliyle yanağını sildi ama hiçbir şey demedi. İsra kıkırdayarak kapıdan geçti.

Tek kişinin anca sığdığı dar koridordan geçerek en sondaki odasına ilerledi. Amcasıyla birlikte bu salaş balıkçı restoranın arkasında yaşıyorlardı.

Koridora girildiğinde ilk sağ taraftaki kapı küçük mutfaktı. Sonraki diğer kapı amcasının tek kişilik yatağının bulunduğu odası vardı. Diğer kapı ise içinde bir duşa kabin ile bir klozetin bulunduğu tuvalet banyoydu. Koridorun tam karşısındaki kapı ise onun odasıydı. Restoran alanından sonra tek katlı ahşap binadaki en büyük alandı. On beş metre karelik o alan onun tüm dünyasını sığdırdığı bir yerdi.

Odasına girdiğinde çantasını omzundan indirip yere bıraktı. Elindeki kitabı okumaya çalışarak ilerlerken ayağı yerde bir şeye takıldı. Muhtemelen sabah çıkarttığı pijamasıydı. İsra ayağına takılan şeyi diğer tarafa doğru itip kendini yatağına bıraktı. Son okuduğu paragrafı tekrar okuduktan sonra "Lanet olsun hiçbir şey aklıma girmiyor" diyerek yüzünü yatağa bastırdı.

"Bu yaştan sonra üniversite okumaya kalkarsan olacağı bu! Bir de başka hiçbir bölüm yokmuş gibi felsefeyi seçtim. Felsefe!" diye kendi kendine homurdandıktan sonra kitabı kenara bırakıp yatakta sırt üstü döndü.

Gözlerini kapatıp bir süre aklındaki planları sıraya koymaya çalıştı ancak amcasının ona seslendiğini duyduğunda gözleri hızla açılmıştı.

Aklına gelen ilk şey "O geldi!" oldu.

Yataktan fırladı. Kapının hemen yanında duvara asılı duran boy aynasından üstüne baktı. Hafif bol paça bir pantolon, yeşil renkli basit bir balıkçı yaka kazak. Üstündeki kıyafetle hiçbir şansı olmadığının bilincindeydi ama yine de eli saçlarına gitmiş ve biraz şekil vermeye çalışmıştı.

Amcası bir kez daha "İsra!" diye bağırdığında genç kız kapıyı açarak koridora çıktı. Amcası ona sinirle bakıp "Duymuyor musun beni!" dediğinde gülümseyerek "Geldim işte, o mu?" dedi.

Kafasını onaylarcasına sallayan amcası "Ben balığı ve mezeleri hazırlıyorum içeri girip servisi aç" dedi.

İsra hızlı adımlarla kapıya gidip açtı. Derin bir nefes aldıktan sonra içeri adımını attı. Kapı arkasından kapanırken genç kız olduğu yerde durup ona baktı.

Her zamanki masasındaydı. Restoranın ortasındaki küçük masaya oturmuştu. Ne orman tarafındaki masalardan ne de denize bakan masalardan birini tercih ediyordu. Her zaman restoranın ortasındaki küçük masada oturuyor, yönünü denize dönüyordu.

Restoran yüksek bir uçurumun kenarında, kayaların üstüne inşa edilmiş bir kulübeydi. Aşağısında çok güzel bir kumsalı ve denizi vardı. Eşsiz bir manzaraya sahipti ama hem şehre uzak olduğundan hem de çok eski olduğundan çok tercih edilen bir yer değildi. Karşısında oturan adam ise en aşağı ayda bir defa buraya gelir her zaman hesabın üç katını ödeyerek ayrılırdı. İsra iki senedir buradaydı ama amcası adamın yıllardır buraya sürekli geldiğini söylemişti.

Derin bir nefes daha alan genç kız diğer taraftaki cam dolaba ilerledi. Dolabın kapılarını açıp tabak ve bardakları alarak adamın yanına gitti.

"Hoş geldiniz" diyerek tabakla bardakları adamın önüne yerleştirdi.

Adam gözünü maviliklerden ayırmadan kafasını hafifçe eğerek selam verdi. Demek ki o gün sohbet etmeyeceklerdi. Adam bazı günler ona hoş bulduk diye karşılık verir ve yemeğinin servisi süresince birkaç soru sorarak onunla sohbet ederdi. Ancak çoğu zaman sessizdi. İsra tam tersi olmasını tercih ederdi.

İsra dolaptan çatal ve bıçağı da alıp masaya yerleştirdikten sonra hızlı adımlarla mutfağa gitti.

Amcası mutfakta mezelerin hazırlığını bitirmiş balığı hazırlıyordu. İsra buzdolabından su ile rakıyı alırken adam "Konuşmadı mı?" diye sordu.

Genç kız asık bir yüzle kafasını iki yana salladı. Amcası içeri girdiği an yüzünün ifadesinden anlamış olmalıydı.

"İsra o sana göre biri değil kızım" dedi amcası belki de yüzüncü defa.

"Biliyorum amca, çok bir şey istemiyorum zaten. Geldiği zaman iki çift laf etsin yetiyor" diyerek mutfaktan çıkıp koridoru geçerek restorana geri döndü.

Adamın yanına gidip bardağına su doldurdu. Ardından rakıyı da açmıştı ki adam elini uzatarak şişeyi elinden aldı.

"Ben hallederim sen gidebilirsin" dediğinde İsra'nın yüzü biraz daha düştü. Derin bir nefes alıp sesini çıkartmadan oradan ayrıldı. Çünkü biliyordu, konuşsa da hiçbir şey değişmeyecekti.

Adam balık hazır olana kadar mezelerle iki kadeh içki içti. O süre boyunca İsra kasanın arkasındaki sandalyeden onu izledi. Adamın yanındaki korumaları da İsra'yı. İlk başlarda bu durum ürkütücüydü ama İsra artık alışmıştı. Belirli bir düzenleri vardı.

Amcası balık ile birlikte kapıdan çıktığında İsra tekrar adamın yanına gidebilme umuduyla ayağa kalktı ancak amcası ona eliyle oturmasını işaret etti. Balığı kendisi götürecekti.

Amcası gülümseyerek balığı servis edip adama hal hatır sorarken İsra ikiliyi izledi. Adam amcasıyla da iki çiftten fazla laf etmedi. Amcası "Afiyet olsun" diyerek yanından ayrılırken adam biten kadehini doldurdu ve balığını yemeye başladı.

Yaklaşık bir saat sonra adam balığını yemiş bir şişe rakıyı bitirmişti. Masanın köşesinde duran ıslak mendilden bir tane aldı ve paketi açtıktan sonra ellerini sildi. Peçeteden alıp parmaklarını kuruladıktan sonra dudaklarını sildi.

İsra adamın ayağa kalkacağını bilerek yerinden kalktı. Aynı anda adam da yerinden kalkıp cebinden çıkarttığı parayı masaya bıraktı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı.

Her zaman olduğu gibi İsra onu takip etti ve koşarak önüne geçip kapıyı adam için açtı. Korumasının ters bakışlarına aldırmadan gülümsedi ve "Tekrar bekleriz" diyerek adama baktı.

Adamın dudaklarında titreşen gülümsemeyi gördüğünde heyecanlandı. Gözlerine hiç bakmasa da kafasını hafifçe eğerek selam verdi ve arabasına doğru ilerledi.

İsra kapıda durmuş gülümseyerek arkasından bakarken derin bir nefes aldı. O gün kendini bir adım daha ilerlemiş gibi hissediyordu.

Adamın arabası arkasındaki koruma arabasıyla birlikte uzaklaşırken gülümsemeye devam ediyordu.

Gökkuşağındaki KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin