Bölüm 3

485 135 70
                                    

İsra son durakta otobüsten indikten sonra ağır adımlarla balıkçı kulübesinin bulunduğu yamaca doğru yokuşu tırmanıyordu. Duraktan biraz ilerledikten sonra yolun iki tarafında birkaç ev vardı ancak ondan sonra yol iyice ıssızlaşıyordu. Yine de sakin kendi halinde bir yer olduğu için İsra karanlıkta bile yürürken korkmuyordu. Çünkü mahalledeki herkes birbirini tanıyordu ve iki yıldır gördüğü kadarıyla içlerinde kötülük yapacak kimse yoktu. Bazen birkaç sarhoş gençle karşılaşıyordu ancak hepsi kafalarını önlerine eğip yollarına devam ediyordu. Amcası mahalleli tarafından sevilen sayılan biri olduğundan ona da saygıyla yaklaşıyorlardı.

Ancak o akşam öyle değildi. İsra evlerden uzaklaştıktan sonra ne olduğunu anlamadan ağaçların arasından birkaç adam karşısına çıkmıştı. Hareketlerinden sarhoş oldukları belliydi. Adamlar önünü kestiğinde İsra etraflarından dolanarak yoluna devam etmek istedi ancak adamın biri tekrar önüne çıktı. Şimdi etrafında üç adamla birlikte yolun ortasında duruyorlardı.

Kafasını kaldırıp dikkatle her birinin üstünde bakışlarını gezdirdi. Adamların yüzlerinde eğlendiklerini belirten bir sırıtış vardı. Heyecanlı bir şekilde her nefes alıp verdiklerinde dudaklarının arasından buhar çıkıyordu. Hava son zamanlarda ciddi anlamda soğumuştu.

İsra sakin bir sesle "Bir şey mi istemiştiniz beyler" dedi. Onun dudaklarının arasından da bir buhar bulutu yükseldi. Biri sırıtarak öne çıkıp "Ne istediğimiz belli değil mi tatlım?" dedi.

Yüzünü buruşturan genç kadın "Biraz ileride oturuyorum ben yardım çağırmadan önce gitseniz iyi olur" dediğinde diğer adam gülerek "Biri seni duyana kadar biz istediğimizi almış oluruz güzelim" demiş ve konuşmadan duran diğer üstüne atılarak onu ağaçların arasına çekmeye başlamıştı.

İsra çığlık atarak yardım istediğinde bir el sertçe ağzına kapandı ve adamın biri onu kucaklayıp taşımaya başladı. Genç kadının kalbi korkuyla attı. Bedeni adeta taş kesti. Ne yapacağını nasıl tepki vereceğini bilemiyordu. Adam onu yere bıraktığında kurtulmak için çırpındı ancak adam çok güçlüydü. Gücünün yettiği kadar bağırmaya çalıştığında yüzüne sert bir darbe aldı. Sonrasında ise İsra çok fazla düşünmedi. Kolları ve bacakları kaskatı kesildi. Tüm bedeni şiddetle titremeye başladı.

Adamın ağırlığının üstünden çekildiğini hissetti. "Ne oluyor lan?" diye sordu biri, diğeri "Krizi geçiriyor" dedi korkuyla.

"Siktir!" diye bir küfür duyuldu. Biri ayağıyla bedenini itti. İsra daha şiddetli titremeye başladı.

"Ne yapalım?"

"Siktir olup gidelim buradan ölüp başımıza kalacak"

Sonrasında uzaklaşan adım sesleri duyuldu. İsra bir süre daha devam etti ve sonunda yorgunlukla bedenini serbest bıraktı. Kalbi göğsünden çıkacak gibi atıyordu. Bir süre orada öylece yatıp bekledi. Hissettiği çaresizlikle birkaç damla yaş gözlerinden süzüldü. Büyük bir kumar oynamıştı ve şanslıydı ki kazanmıştı.

Uzandığı yerden kalktı. Üstünü başını çırptıktan sonra adamla mücadele ederken düşürdüğü çantasını alıp etrafını kontrol ederek koşar adım yokuşu tırmanmaya başladı.

Balıkçıya ulaştığında kapıyı açıp nefes nefese içeri girdi. Kapıyı kapatıp sırtını kapıya yaslarken restoranın sıcaklığının tadını çıkartarak gözlerini kapattı.

Gözlerini açtığında amcası diğer kapıdan içeri giriyordu. "Nerede kaldın kızım? Merak ettim seni" dediğinde İsra gülümsemeye çalışarak "Bugün okuldan biraz geç çıktım amca" dedi.

Kendinden emin bir şekilde amcasına doğru ilerlerken yaşlı adam yüzünü dikkatle inceleyip "İyi misin sen? Betin benzin atmış" dedi.

İsra hafifçe titreyen elini saçlarından geçirip gülümsemeye çalışırken "İyiyim amca, soğuktan dolayı yokuşu çok hızlı çıktım ondandır" dedikten sonra amcasının yanağına sulu bir öpücük kondurdu.

Gökkuşağındaki KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin