𝟬𝟰 ❦ blackness on the dusty shelves of the past

120 22 34
                                    








4. BÖLÜM GEÇMİŞİN TOZLU RAFLARINDAKİ SİYAHLIK

alessia cara ♫ scars to your beautiful.

taylor swift ♫ lavender haze.



İçinde bulunduğum odanın tek kişilik olmasını başlarda her ne kadar olumlu karşılasam da gündüzün yerini geceye bıraktığı her vakit, kendimi ister istemez ikinci bir sese ihtiyaç duyarken buluyordum. Hapishaneyi andıran duvarların içinde sıkışıp kalmamın yanı sıra yalnızca kendi sesimi duymaktan da ayrı bir sıkılmıştım.

Şikayet etmek gibi bir hakka sahip olmadığımın fazlasıyla bilincindeydim. Zira kulaklarımı tırmalayan sessizliğin içine kendimi hapseden bizzat bendim.

Oluşabilecek kuru gürültülerin önüne geçebilmek adına çevremde bir elin parmağını geçmeyecek kadar insan barındırmaya özen gösteren ben, şimdi kendisinden kaçmak adına sayısız çaba gösterdiği kuru gürültüyü arar hale gelmişti.

Dünya'nın beraberinde neyi getireceği belli olmuyordu. Sürprizlerle dolu bir yer olarak tanımlanmasının fazlasıyla hakkını veriyordu. Kınadığınız veyahut nefret ettiğiniz bir şeye günün birinde muhtaç kalmanız ise cabasıydı. Hiçbir şekilde büyük söz söylememeniz gerektiğini çehrelerimize tokat misali çarpmakta sakınca görmüyordu.

Kızıl, telefonuma el koymasaydı şayet her bir köşesini ezberlemek zorunda kaldığım duvarlarla kurduğum anlamsız bakışmalar, son bulabilirdi. Ölü gibi yatmaktan ziyade kendimi belli bir şeyle meşgul edebilme fırsatına sahip olabileceğim için en azından zaman, biraz da olsa hızlı akıyormuş gibi gelebilirdi. Uzanmak dışında hiçbir şey yapmama izin verilmediği için bir gün 24 saat yerine, 72 saatmiş gibi geliyordu.

Acile saatler öncesinde getirilen hastadan bu yana, odama hiç kimse uğramamıştı. Annemin yirmi yıl boyunca vermediği ilgiyi, her ne kadar yerini tutmayacak olsa da hastane personellerinden görmek -belli etmesem de-mutlu etmişti. İnsan, hayatında bir kere de olsa değer gördüğünü ve önemsendiğini hissetmek istiyordu.

Ancak ne idiği belirsiz kişilik, pabucumu dama atmakta hiçbir şekilde zorlanmadı. Sanki evren, içten içe "Hemen havalara girme! İki ilgi görmen insanların sana gerçekten değer verdiği anlamına gelmiyor." diyerek benimle alay ediyordu. Üstelik haklı da olabilirdi.

Henüz varlığından yeni haberdar olduğum kızılın ilgisine muhtaç olacak kadar düştüğüm gerçeği içime adeta oturmuştu. Boğazımdaki yumrunun her yutkunmaya çalıştığımda giderek büyüyormuş gibi bir hali vardı. Benim için yabancıdan farksız olan kadının bir başkasına gösterdiği ilgiyi içten içe kıskanmam ne kadar normaldi?

Anlaşılan bedensel sağlığım gibi, akıl sağlığım da beni terk etmeye hazırlanıyordu. Hoş, ardı arkası kesilmeyen felaket zincirlerinden tek parça şeklinde kurtulabilmemin düşüncesi bile fazlasıyla ütopikti. Etrafımdakilerin olması için çaba gösterdiği şey, nihayet gerçekleşiyordu. Sonunda tertemiz deliriyordum!

Yatağımın camın önüne yerleştirilmiş olması, belki de son zamanlarda hayatımdaki en iyi şeylerden biriydi. Yine de saatlerdir hastanenin bahçesinde bir hemşirenin yardımıyla gezinen yaşlı hastaları izlemek, içimi şişirmişti.

Hastaneden ayrılan ambulansların yerinin dolması hiçbir şekilde uzun sürmüyordu. Anlaşılan bugün, Seoul'deki herkes hastanede buluşmak konusunda anlaşmıştı. Telefona bakmam yasak olsa da en azından büyük binanın içinde birkaç tur atmaktan zarar gelmezdi. Aksi takdirde tamamıyla iyileştiğim vakit beni, yatağımdan spatula ile kazımak zorunda kalacaklardı.

wind of change ❦ jiroséحيث تعيش القصص. اكتشف الآن