𝟬𝟱 ❦ silhouette dominating the darkness

88 20 18
                                    








5. BÖLÜM KARANLIĞA HÜKMEDEN SİLÜET

halsey ♫ nightmare.

imagine dragons ♫ whatever it takes.



Yonsei Üniversitesi'nde pistte düştüğü için komaya giren kız... Şu sıralar, insanların beni birilerine tanıtma şekli anlaşılan bu sekiz kelimeden ibaretti. Beceriksizliğim, bedenimi çamaşır suyuna bandırsam dahi ruhuma kara leke olarak çoktan sürülmüştü. Hiçbir kimyasal maddenin gücü, onu temizlemeye yetmezdi.

İlkouldayken sayısız lakabım olmuştu. O zamanlar, insan ilişkilerinde pek başarılı değildim. Hoş, şimdi de pek arkadaş canlısı olmadığım ölümden dönmeme rağmen yalnızca Taehyung'ın ziyaretime gelmesiyle kendini belli ediyordu fakat önemi yoktu. Zira yalnızlığın bedenimi sıkıca saran kolları beni bir dakika bile serbest bırakmamıştı.

Sınıf arkadaşlarımla iletişim kurmayı pek beceremez, öğretmenlerim soru sormadıkça sınıfta sesim pek duyulmazdı. Zaman zaman yemeğimi yalnız yemekten sıkıldığım olurdu ancak herkes bana yabancı bir cisimmişim gibi bakarken kimseye teklif etme cesaretini bir türlü gösteremezdim.

Onun yerine kimsenin dikkatini çekmemeye çalışarak beslenme çantamdaki yemekleri, ağzımın dolu oluşunu umursamadan mümkün olduğunca hızlı yemeye çalışırdım. Üst sınıfların benim için hazırlanan yemeği, midelerine indirmelerine engel olmak adına küçük aklımla kendimce böyle bir çözüm yolu bulmuştum. Ya da bulduğumu sanıyordum. O gün eve aç dönmemiş olsam bile yanaklarımın oluşturduğu şiş görüntü, bana karşı silah olarak kullanılmış; adım Sincap'a çıkmıştı. Ertesi gün Chaeyoung hafızalardan silinmiş, Sincap dillere adeta pelesenk olmuştu.

Unutmak için yıllarca savaş verdiğim küçüklük anılarımın her biri, benden yanıt bekleyen adam yüzünden zihnimin duvarlarında yankı yapıyordu şimdi. Beynimin içindeki kargaşaya rağmen bir yaşam belirtisi göstermeye karar vermiş, omzumun üzerinden yüzümü sesin sahibine doğru döndürme zahmetinde bulunmuştum. Travmam haline gelen günlerin, gözlerimin önünden film şeridi gibi akıp gitmesine sebep olan yabancıya dair içimde nedense derin bir merak oluşmuştu.

Kendimin dahi zor duyabileceği bir ses tonuyla "Biriyle karıştırıyor olmalısın." diye itiraz ettiğimde parmaklarını sarı saçlarının arasından geçirdi. Ardından işaret parmağını kaldırarak yüzünü elindeki telefona gömdü. Sanki, verdiğim cevap onu tatmin etmemiş gibiydi.

Babamın ölümüne dair aklımdan geçenler, sayısız yalanı beraberinde doğuruyordu. Ve ben, bunun için en ufak bir pişmanlık duymuyor, doğrularımın beni birer birer terk edişine seyirci kalmaktan gocunmuyordum. Kendimden önce artık hayatta olmayan birine öncelik vermemi, çoğu kişi aptallık olarak nitelendirebilirdi. Neyse ki hayat, beni aşağıya çekmek isteyen insanların dilinden dökülenlere kulaklarımı tıkamam gerektiğini bana çok erken yaşta öğretmişti.

Karşımdaki yabancının yersiz suskunluğundan giderek sıkıldığımı hissettiğimde sandalyemi döndürerek yanından geçmek adına hamle yaptım. Ayaklarımın üzerinde henüz duramadığımdan kendisiyle göz teması kurmam zor oluyordu. Sürekli başımı dik tutmaya da mecalim yoktu.

"Bana pek de öyle gelmedi." Bir erkeğe kıyasla oldukça dolgun sayılabilecek dudaklarından firar eden kelimeler, onu başımdan savmak adına gösterdiğim çabayı yarıda kesmeme neden oldu. Kolunun altındaki değnekten destek alarak bana doğru eğildiğinde elindeki telefonu avuçlarımın arasına bıraktı. Gazetecilerin hakkımda haber yaparken kullandıkları, kaza geçirmeden önceki fotoğraflarımdan biri tam karşımda duruyordu. Gafil avlandığım ortadaydı.

wind of change ❦ jiroséحيث تعيش القصص. اكتشف الآن