2. BÖLÜM.

114 13 8
                                    

                           İKİNCİ BÖLÜM.

Masa toparlamadan, pankekleri ben yaptığım için sıyrılmıştım ve şuan evimizin üst katındaki odamda üzerimi değiştiriyordum. Siyah bikinimin üzerine, rengi açık yeşil, beyaz çiçekli, kalın askılı bir elbise giydim ve saçlarımı tarayıp, salık bıraktım. Dalgalı oldukları için salıkken çok hoş duruyorlardı.

Yatağımın üzerindeki hasır plaj çantama güneş kremlerimi, havlumu ve Gurur Ve Önyargı'yı koyduktan sonra, masadaki telefonumu ve kulaklıklarımı alıp, aşağı indim.

"Kızlar, ben kaçtım!"

Hasır sandaletlerimi ayağıma geçirdikten sonra, kulaklıklarımı takıp, bir müzik açtım ve yürümeye başladım...

Sahile geleli yarım saat oluyordu ve ben yere havlumu sermiş, güneşlenirken kitap okuyordum.

Kitap okumak, en sevdiğim şeylerden biriydi. Ve o kadar çok okurdum ki, kitaplar artık bir parçam haline gelmişti. Kitaplarım yoksa, benden de bir parça eksikti.

Bir süre sonra, güneş beni yakmaya başladığında kitabımı havluda bırakıp, denize girdim. Denize girince, adeta dondum diyebilirdim çünkü su buz gibiydi. Biraz kulaç atıp, çıktım.

Havluyla kendimi kuruladım ve saçlarımın kuruması için güneşte biraz bekledim.

Daha sonra, telefonum çaldı.

"Efendim, Dorik?" Bu Dora'ydı.

"Duru, Kayra pizza yaptı, on beş dakikaya pişiyor. Ona göre sen de eve gel."

"Tamam."

Telefonu kapattıktan sonra, toparlanıp, eve gittim.

"Kızlar, yeni gelenlere de pizza götürsek mi? Evlerimiz dip dibe, balkondan falan görmüş olabilirler, göz hakkı sonuçta. "

Konuşan Kardelendi. Grubun en merhametlisi de oydu.

"Götürelim, sen götür." dedi Kayra.

"Tamam." dedi Kardelen.

Ben de masadan bir tabağa dört dilim pizza koyup, Kardelen'e verdim.

"Masayı kim topluyor?" dedi Kayra.

"Sakın masayı kuran kaldırsın, klişesine girmeyin, hayatta toplamam." dedi Dora.

"Vallahi, ben de toplayamam, Pizzayı ben yaptım. Canım çıktı!"

"Bu durumda, ben topluyorum." dedim.

İkisi de bana öpücük gönderdiler.

"Ayağımın altında dolaşmayın ama!"

Yüksek sesle söylediğim için, ikisi birden içeri girmişlerdi.

Ben de masayı toplamaya koyuldum ama aklım, akşam kaldığım yerden devam edeceğim kitabımdaydı...

Saat akşam dokuz buçukta, üst katta, penceremin yanındaki koltuğa oturmuş, elimdeki kitabımı okuyordum.

Odam, lila rengindeydi. Denizi gören penceremin yanında bir koltuk vardı. Genellikle kitaplarımı burada okurdum.

Koltuğumun karşısında, yatağım vardı. Yatağımın yanında büyük bir kitaplık.

Yatağımın karşısında ise çalışma masam, üstünde renk renk mumlar, tütsüler ve tabii ki kelime kağıtları var, çünkü ben İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisiyim.

Kafamı okuduğum kitaptan kaldırıp, cama doğru yanaştım ve camdan baktım. Yolun kenarındaki bankta, bu sabah gördüğüm yeni gelen çocuk oturuyordu. Kıvırcık, kumral olan.

Fakat, dikkatimi çeken başka bir şey vardı ki, elindeki kitap, benim şuan okuduğum kitaptı: Gurur Ve Önyargı.

Eğer kitapsever biriyseniz, yabancı bile olsa, aynı kitabı okuduğunuz birini gördüğünüzde içinizi bir sıcaklık kaplardı. Çünkü hiç tanımadığınız bir insan bile, sizinle aynı diyara yolculuktaydı.

İçim, aşağı inip çocukla kitap sohbeti yapmak istese de, durmaksızın esnemem artık uyumam gerektiğini haykırdığı için, yatağıma ilerleyip kendimi üzerimdeki ince battaniyenin sıcaklığına bıraktım.

Sabah  erken kalktığım için, Kütüphaneye  gitmeye karar verdim ve üzerime siyah bir şort ve beyaz tişört geçirdikten sonra, evden çıktım.

Okuduğum kitap da yanımdaydı tabii 

Siteden çıkmak için yürürken elimde kitabım, kulağımda kulaklıklarım vardı.

Kapıdan çıktığımda, karşımda dün Gurur Ve Önyargı okuduğunu gördüğüm çocuk vardı.

Aslında yanına gidebilirdim, beraber kitap sohbeti yapabilirdik tabii ama kulaklıklarını takmasaydı...

Her neyse, bir gün tanışırdık elbet.

ÇİÇEK KÜTÜPHANESİ.

Kütüphanedeydim. Burası Çiçek Ablanın, sokaktaki öğrenciler için yaptırdığı bir kütüphaneydi.

Boş bir masa bulup oturdum ve kitabımı açıp, okumaya başladım. Bölümümü seviyordum, bu yüzden okuduğum İngiliz Edebiyatı kitaplarını orjinal dilinde, İngilizce olarak okuyordum.

Bir  süre sonra salık saçlarım canımı sıktığında,bileğimdeki  tokayla saçlarımı tepeden dağınık topuz yaptım. Sonra da, kapının yanındaki kahve makinesinden bir bardak kahve aldım.

Masaya geri döndüğümde, yaklaşık bir saat daha orada kitap okuyup, bir saat sonra eve döndüm.

Eve geldiğimde, kızlar çoktan uyanmış, kahvaltı yapıyorlardı. Ben bu sabah kahvaltı yapmak istemediğim için  onlara katılmadım ve odama çıktım.

Odamdan içeri girdim, perdeleri çekip, masamdaki mumlardan birkaç tanesini yaktım, önüme şiir defterimi çektim ve bir şeyler yazmaya başladım. boş zamanlarımda yazmayı severdim.

On sekiz yaşımdaydım, şimdiye kadar aşkı sadece okuduğum kitaplarda yaşamıştım. Ama bazen oturur, hayatıma biri girse nasıl bir ilişkim olacağını düşünürdüm. Yazarak düşünürdüm.

Romantik biriydim.

Bazen, fakültedeki kızlar erkek arkadaşlarından yakınırlardı.  Giydiklerine karışıldığından,özgürlüklerinden... Ama bence aşk bu değildi, bu  olmamalıydı.

Bir cümle karaladım deftere;

"Bence aşk, birbirinin nefesini daraltmak değil, birinin tıkandığı noktada, ona nefes olmaktı."

ÇİÇEK SOKAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin