18. BÖLÜM

61 9 12
                                    

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM.

Dora'nın anlatımından;

Aren ile origami katlıyorduk ve baya ilerlemiştik. O şuan kağıttan kelebek yapıyordu, ben ise turna kuşu. Origami yapmaya ortaokul sekizde, annem kanser tedavisi görürken başlamıştım. Sınıf Öğretmenimiz Neslihan Hoca bize Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu kitabını okutmuştu ve okuduktan sonra çok etkilenmiştim, belki kağıttan bin turna kuşu yaparsam annem iyileşebilir diye düşünüyordum. Fakat, kitabın sonu da mutlu bitmiyordu ki... Her neyse, işte o zamandan beri origami yapıyorum ben. Biz bir kitap olsaydık, bu satırları okuyan okurların içi burkulur, kalbi acırdı büyük ihtimal. Ama üzülmeye gerek yok, olan oldu, acılar yaşandı, annem öldü. Bunu söylerken canım çok yanıyor ama alıştım, acılara alışmak gerekir bazen. Çünkü başka türlü yaşayamazsınız, hayata devam edemezsiniz. Sahi, hangi insan kalp ağrısıyla dost değildir ki? Benim annem seneler önce vefat etti ve ben bunun acısını hala kalbimde yaşıyorum. Ve bir dakika bile unutamıyorum. Kalp ağrım benim en yakın dostum aslında.

"Dora, bak! Bu kağıttan onuncu kelebeğim. "

"Yavaş, Aren! Yetişemiyorum sana."

Aren kahkaha atıp, bana göz kırptı. Bu sırada, Kardelen ve Ekin geldiler ve geldikleri an çığlık attım, çünkü el elelerdi!

"Hadiiii!" dedi Aren, ikisini el ele görünce. Kayra'nın "Helal olsun ya!" dediğini işittim. Duru kahkaha atıyordu. Edis, Ekin'e göz kırptı. Işın ise, tebrik edercesine elini yumruk yaptı ve kolunu kaldırdı. Kardelen utanıp, Ekin'e sarıldı. Duru kalkıp, Ekin'in kollarındaki Kardelen'e sarıldı. Ekin ikisinin dışında kalınca "Kıskanma kıskanma." dedi Duru ve Ekin'e de sarıldı.

Bu sırada bizi izleyen Deniz Teyze'ye döndüm: "Deniz Teyze, Duru bizim grubun annesi gibidir. Şaşırma yani. O, şuan evladının mürüvvetini gören anne gibi hissediyor kendini."

Deniz teyze gülümsedi. Diğerleri de yerlerine oturdu ve geceyi o şekilde kapattık. Herkes Çiçek Sokak'ta ve çok mutluydu.

Duru'nun anlatımından;

Eve yürürken o kadar uykum gelmişti ki Edis beni belimden tutmak zorunda kalmıştı. "Duru," diyordu. "Eve gidince hemen uyu tamam mı? Bayılacaksın." Bir şeyler mırıldandım ama ne söylemek istediğimi ben bile anlamadım. Kapıya geldiğimizde, ilk önce içeri annemler girdi ve biz dışarıda kaldığımız sürede, kollarımı Edis'in boynuna dolamıştım. O da belime sarılmıştı. Saçlarımı okşadı ve bu, boynundan ayrılmak istemememe sebep oldu. Edis, yanağıma bir öpücük bıraktı ve "Hadi, birtanem odana git ve uyu." dedi. "Kıyamam sana." Zar zor kollarından ayrıldım ve içeri girdim ama Edis, ben içeri girene kadar beklemişti.

Kendimi yatağıma bırakıp, bacaklarımı kendime çektiğimde minik arkadaşım Çiçek de bacaklarımın dibine uzanmıştı.

28 HAZİRAN GECESİ, SAAT 22.30.

Odamda oturmuş, önümdeki deftere, renkli kalemlerime, fotoğraflarımıza bakıyordum. Yarın Edis'in doğum günüydü. Hayat ışığım yarın yirmi yaşına giriyordu ve ben de şuan ona bir anı defteri oluşturmakla meşguldüm. Defterin sayfaları çizgisiz ve siyah renkteydi bu yüzden yazacağım notları beyaz kalemle yazacaktım. İlk sayfaya bir başlık attım.

"ARİEL'DEN, HAYAT IŞIĞINA..."

Sayfayı çevirdim ve yazmaya devam ettim.

"Seni çok seviyorum, çok çok çok." (Yani, ilk sayfaya da direkt çok seviyorum yazmam nasıl durdu bilmem ama seviyorum işte!)

Sayfayı çevirdim.

"Sanki hayatım siyah beyaz bir filmmiş de, sen hayatıma girdikten sonra renklenmiş gibi."

ÇİÇEK SOKAKWhere stories live. Discover now