3

8.5K 448 140
                                    

pazartesi günü sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra, pera ile kreşe gitmek için evden çıktık.

"babacım bugün yürüyerek gitsek olur mu"

aslında spor salonu da kreş de eve oldukça yakındı fakat pera'nın soğuk havada hasta olmasını istemediğimden arabayla gidiyorduk.

"o zaman atkını da takacağız minik farem, yoksa arabayla gideriz"

kıkırdarken küçük eliyle ağzını kapattı,
"babacııım minik fare miyim ben"

odasından getirdiğim atkıyı takıp montunun yakalarını düzelttim.
"evet sen benim meleğim, minik farem, fındık burunlum, perim, güzelim, canım, kelebeğimsin. şimdi bereni de takalıım.
eveet çok güzel oldu benim bebeğim"

saçlarının dalgalarını parmaklarımla düzelterek doğrulup kendi montumu da giydim.
el ele çıktığımız apartmandan kreşe doğru yürürken pera cumartesi günü yaptıklarını anlatmaya başladı. bu hikayeyi daha önce beş kere dinlememiş gibi dikkat kesildim.

"önce murat dedemle parka gittik, parktaki salıncakta beni biraz salladı. sonra kaydırakta kaydım. sonraaaa tattareballiye bindim ama murat dedem beni tek bırakmak istemeyince parktaki başka bir çocuk da karşıma oturdu. çocuk bana saçların çok güzel diyince murat dedem de öksürdü. babacım keşke görseydin, o kadar komik öksürdü ki çocuk da güldü."

kızımın saçlarını düzelterek tek kaşımı kaldırdım,
"o çocuğu daha önce görmüş müydün meleğim"

pera başını yukarı kaldırıp kaşlarını çattı,
"babacıııım, sen de murat dedem gibi oldun sanki"

dört yaşındaki kızımın uyarısıyla parmaklarım arasına sıkıştırdığım burnunu hafifçe sıktım.
"sen bu kadar güzel olduğun sürece murat deden, ilkay amcan ve ben seni çok kıskanacağız gibi bitanem. alışsan iyi edersin"

kreşin önüne geldiğimizde, kapıda vedalaştık.
"bir sorun olursa önce öğretmeninle konuşacaksın meleğim anlaştık mı. eğer hâlâ çözüm bulamazlarsa öğretmenin beni arar, ben de beş dakika içinde yanında olurum. biliyorsun, hemen sokağın sonundayım. hızlıca yanına gelirim bitanem."

başını aşağı yukarı sallayıp kollarını uzattığında eğilerek sıkıca sarıldım. yanaklarımdan öpen prensesimi ben de onun gibi yanaklarından öptüm ve el sallayarak içeri giren kızımı, tamamen gözden kayboluncaya dek izledim.

ellerim cebimde spor salonuna yürürken cebimdeki telefon titredi.

onur; selam. cumartesi gecesi için teşekkür mahiyetinde kafeme gelmeye ne dersin. spor salonunun hemen bir alt sokağında, zaja cafe.

öğlene kadar özel dersim olmadığı için ilkay'a biraz geç gideceğimin haberini vererek alt sokağa doğru yürüdüm. onur'un mesajında ismini yazdığı kafenin fransız esintili tasarımını görünce saçlarımı karıştırıp derin bir nefes alarak kafenin kapısını açtım.

kapıdan çıkan sesle bakışlarını bana çeviren çalışan kız gülümseyerek "henüz açmadık efendim" dediğinde, elimi istemsizce saçlarıma atıp geriye doğru tarayarak,
"onur bey burada mı" diye sordum.

üzerindeki tişört ve önlükle, elindeki mutfak bezine ellerini silerken arkadan çıkan onur beni görünce çalışan kıza hitaben, "emel sen tatlılarla ilgilenir misin" dediğinde kız direkt arkaya geçti.

"selam, geleceğini düşünmemiştim"

gülümseyerek yanıma geldiğinde, ben de elimde olmadan gülümsedim.

"salona girmek üzereyken geldi mesajın, ben de biraz kaçamak yapmanın zararı olmaz diye düşündüm"

önlüğünü çıkarıp masayı işaret ettiğinde üzerimdeki montu çıkartarak sandalyeye oturdum.
"oldukça tatlı bir kafe. fransa'ya gittin mi"

kız babası (bxb)Where stories live. Discover now