17

4.2K 261 24
                                    

uzun süredir aktif olmadığım için çok üzgünüm fakat bunu telafi edip hikayeyi yakın zamanda final yapacağım 🥹 kısa bir hikaye olmasını ümit ederek başlamıştım ve sona çok yaklaştık. umarım bölüm sizi tatmin eder~
iyi okumalar 🫶🏻
_______________

alaçatıdan geldiğimiz günden beri kafeden çıktığı gibi akşam yemeğine geliyordu onur, olması gereken buymuş, yıllardır düzenimiz bu şekilde ilerlemiş gibi. ve pera, onur beş dakika geç kalsa hemen yanıma koşturup telefonumu uzatıyor "onurcumu arar mısın babacım geç kaldı" diye ortalığı ayağa kaldırıyordu.
onur geldiğinde de yemek yedikten hemen sonra ikisi pera'nın odasına geçerek fısır fısır bir şeyler konuşup duruyorlardı. hatta yanıma geldiklerinde dahi kaş göz hareketlerine devam ediyorlardı.

yine aynı şeyi yaptıkları cuma akşamında elimdeki kitabı bırakıp kaşlarımı çattım.
"siz ne karıştırıyorsunuz bir haftadır"

pera iki elini ağzına kapatıp başını hızla iki yana salladığında, eğer ellerini indirirse doğruları söyleyeceğini bildiği için bu hale girdiğini anlayıp onur'a döndüm. onur elbette pera'dan daha kolay savuşturdu beni.

"ne karıştırabiliriz canım, pera'ya kafedeki müşterileri anlatıyordum."

tek kaşımı kaldırdım anında.
"bunu sesli de anlatabilirsin diye düşünüyorum"

onur hemen kıkırdayıp pera'ya eğildi,
"birileri bizi kıskandı sanırım prenses"

pera da kıkırdadığında tekrar kitabıma geri döndüm. yarım saat kadar sonra pera'yı uyuması için odasına götürüp pijamalarını giydirerek masal kitabında kaldığımız öyküyü okudum. yeniden içeri geçtiğimde onur'un az önceki neşesinden eser yoktu.

"ne oldu neden böyle duruyorsun"

omuz silkip telefonumu gösterdiğinde onur'un oturduğu kanepenin karşısında duran telefonumu alıp onur'un yanına oturdum. tuş kilidini açar açmaz karşıma çıkan instagram bildirimiyle çatıldı kaşlarım. fred mesaj atmıştı.

mesaj içeriği görünmediği için uygulamaya girip mesajı açtım.
"alper merhaba nasılsın? iki gün sonra istanbul'a geliyorum. görüşebilir miyiz? seni seviyorum"

alaylı bir tonda okuduğum mesaja cevap vermeden sildim. fakat onur'un ifadesi hâlâ düzelmemişti.

"sana seni seviyorum yazmış"

"yani " der gibi baktım yüzüne, bunun benim için zerre kıymeti yoktu neticede.

"ya yüzüne karşı da söylerse"

iki yana kıvrılan dudaklarıma engel olamadan onur'un ellerine uzandım.
"canımıniçi, sence artık bunun benim için bir önemi olabilir mi? o suyun üzerinden beş yıldan fazla zaman geçti. henüz yirmilerimin başındaydım, şimdi yirmilerimin sonundayım. üstelik gerçekten sevdiğim, değer verdiğim biri var hayatımda."

alnını omzuma yaslayıp derince ofladı.
"ne bileyim alper bir şey olacak da bu güzel rüyadan uyanacak gibi hissediyorum. elimde değil."

kollarımı etrafına sararak bedenini kucağıma çektim.
"alıştığın bu düzen bozulmayacak birtanem. biz üç kişilik tatlı bir aileyiz artık."

onur söylediklerimi tekrarladı fısıldayan bir tonla. kendini ikna etmeye çalışıyor gibi, kalbine bunu kabul ettirmeye niyetli gibi.


cumartesi günü onur ailesiyle görüşeceği için gelmedi. bu yüzden pera ile, ailemizin yıllar önce düğün hediyesi(!) olarak verdiği ve ece hiçbir hak istememesine rağmen yarısı ederindeki parayı verdikten sonra tamamen pera için yatırım haline gelen, polonezköy'deki evimize gitmeye karar verdik ve pera için birkaç çift kıyafet alarak evden çıktık.
bir saat kadar süren yolculuk sonrasında marketten yaptığımız alışverişle evin bahçesine park ettiğim arabadan inip eşyaları taşımaya başladım. pera da kendi çantasını taşıyıp bir an önce havuza girmek istediğini mırıldanıyordu.

kız babası (bxb)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt