15

4.9K 265 57
                                    

günün ikinci bölümü, lütfen 14'ü okuduğunuzdan emin olun 💛

biliyorum satır arası yorum yapacağınız kadar aksiyonlu, olaylı bölümler olmuyor fakat yine de arada bir yorumlarınızla görüşlerinizi bildirirseniz çok memnun olurum 🙌🏻
hikayenin gidişatıyla ilgili düşüncelerinizi merakla bekliyor olacağım
iyi okumalar 🫶🏻
__

babamın sesini duyunca, onunla konuşmadan önce ilkay'a döndüm,
"pera'yı dışarı çıkarır mısın"

pera ne babamı ne annemi tanımıyordu, yani gerçek babaannesini ve dedesini hiç bilmeden büyümüştü. şimdiden sonra da, eğer böyle kaba saba davranmaya devam edeceklerse, tanımasını istemiyordum.

ilkay sözümü ikiletmeden pera ile dışarı çıktığında ayağa kalkıp babama döndüm.
"senelerdir sizi rahatsız etmiyorum. rica ederim güzel başlayan günümüz kötü sonlanmasın."

benden bir karış kadar kısa olan babam hatırladığım gibiydi hâlâ. yer yer kırlaşmış saçlarına inat keskin bakışları, yıllar hiç ona uğramamış gibi gösteriyordu. sanki beş yıl önce ece ile ayrıldığımız gün mahkeme salonunda gördüğüm halinden biraz bile farklılaşmamıştı. oysa ben ne çok değişmiştim. ancak buna şahit olmamışlardı, olmak istememişlerdi.

kaşlarını çattığında ortaya çıkan kırışıklıklarına rağmen, hâlâ yakışıklı bir adamdı üstelik.
"ne demek ulan bu, hadsiz herif ?! ben mi keyfini kaçırıyorum senin!"

"kerim, insanlar bakıyor. kendine gel."
murat amcanın uyarısını dikkate almadan gözlerime bakmaya devam etti.

"murat'la yasemin'i kendine çektin yetmedi iş ortağımı da mı kendine çekmeye çalışıyorsun"

bahsettiği kişi hakan beyden başkası değildi. buna cevap vermek üzereyken bu kez hakan bey ayağa kalktı.
"kerim bey, sizinle iş anlaşmamızın ötesinde bir durum bu. alper benim oğlum gibi. onu daha fazla üzmenize müsaade edemem."

yanıma gelen hakan beye döndüm, "hakan bey, üzgünüm böyle bir durumla sizi karşı karşıya bıraktım."
ardından bakışlarımı babama çevirdim,
"sizinle dışarıda konuşalım biz baba. böylesi herkes için daha iyi olacak."

bir cevap vermeden ilerlediğinde ben de masadakilere hemen döneceğimi söyleyip küçük bir tebessümle onur'a baktıktan sonra babamın peşinden ilerledim. ön kapıda sigara içme alanının orada dikilmiş çoktan sigara tablasından çıkardığı özel sarma tütününü yakarken birkaç adım uzağında, fakat tam karşısında durdum.
"içeride ne demek istedin sen öyle"

sert sesi, dudaklarının arasındaki sigaraya rağmen kendini belli eder cinstendi.

"neredeyse iki ay önce beş yaşına girdi pera. beş yıl baba. altmış aydan fazla zaman geçti sizi görmeyeli. ve karşılaştığımız ilk yerde kurduğunuz cümle..."

dudaklarından sigarayı uzaklaştırmadan alaycı bir gülüşle dumandan kısılan gözlerini üzerimde gezdirdi.
"ne o? utandın mı yoksa?"

kulağımdaki küpeyi düzelttim istemsizce.
"hayır baba. eğer pera olmasaydı söyleyeceğiniz hiçbir şeye cevap dahi vermezdim ama pera benim kızım. ona açıklamakta zorlanacağım bir durumu yaşamak istemedim. bana sizin kim olduğunuzu sorduğunda ona ne cevap vereceğimi kara kara düşünmek istemedim. kızım için mükemmel bir baba olmaya çalışırken benim sahip olduğum babanın nasıl biri olduğunu görüp, üzülsün istemedim. baba ben kızımı üzmek istemiyorum. onun hayalinde yarattığı gerçekleri bozmak, onu kırıp incitmek istemiyorum. bu yüzden lütfen... sizden rica ediyorum, lütfen pera ile arama girmeyin. yıllardır sizi bir kere arayıp rahatsız etmedim, sizden maddi manevi hiçbir talepte bulunmadım. lütfen siz de bu isteğimi görmezden gelmeyin."

kız babası (bxb)Where stories live. Discover now