19

2K 86 4
                                    

arabaya dikkatlice bindirdiğini hatırlıyorum onur'un, aynı şekilde kemerimi özenle taktığını. ve sonra arabanın tekrar durduğunu anımsıyorum. ne ara eve geldiğimizi idrak edemediğim süre boyunca uyudum mu yoksa en sevdiğim aktivite olan araba kullanan onur'u izledim mi, hatırlamıyordum fakat birlikte eve geçtiğimizde özenle giysilerimi üzerimden çıkarıp pijamalarımı giydirmesini izlediğimden emindim.

"salona geç bekle beni, kahve yapıp geliyorum" dediğinde abartılı bir baş sallaması vermekle hata yaptığımı, aniden başıma giren ağrıyla fark etsem de yine de onur'un sözünden çıkmayarak salona ilerledim. kucağıma aldığım mindere sarılı vaziyette başımı kanepenin sırt kısmına yaslamışken elinde iki fincanla geldi canım sevgilim.

"biraz kahvenden iç ayılmana yardımcı olsun"

itiraz etmeden birkaç yudum içtiğim kahve fincanını kenara bırakıp onur'a döndüm.
"bana kızgın mısın"

böyle bir şey sormamı beklemediğini gösteren bakışlarıyla yüzüme baktığında elimi istemsizce boynuma attım.
"onun bana öyle yakınlaşmasını engelleyemediğim için, kızgın mısın"

içtiğim kahve ve aldığım alkolün üzerinden geçen zamanla yavaşça ayıldığım için hatırlıyordum artık tuvalette yanıma gelenin fred olduğunu ve bana olan temaslarını.

"alper" dedi onur burun kemiğini sıkmadan hemen önce.

"alper'im, sen neden böylesin"

bu kez ne dediğini anlayamayan bakışlar atan bendim.

"yavrum sen ne hata yapmış olabilirsin de ben sana kızgın olabilirim? o sikik herif her fırsatta dibinde bitiyor olsa da sen hiçbir zaman yüz vermedin ki ona. neden kızayım sana bitanem. ben sadece seni merak ediyorum. annenin ve babanın sebep olduğu geçmiş yaşantında hâlâ içini sızlatan anılara ev sahipliği yapan kalbinin yaraları henüz iyileşmeden, yenisini açmaktan çekinmeyişlerine karşılık, yine de onlara kaba olmayışın incitiyor beni. bu yüzden götürdüm seni bağır çağır öfkeni kus rahatla diye fakat bu kez de o fred iti çıktı karşına. geçmişte canını yakan kim varsa utanıp sıkılmadan geliyor yanına ve sen hâlâ sana kızacağımdan endişe ediyorsun.
sevgilim... benim tek kızgınlığım o yaralarına merhem olamayan zamana. ama sana söz veriyorum, annen baban gibi olmasa da ben hep senin yanında olacağım birtanem her zaman destekleyeceğim seni, ne zaman yorulsan göğsümde dinlendireceğim.
hiçbir zaman senden ve kızımızdan başka bir önceliğim olmayacak."

onur'un tane tane yaptığı açıklaması tekrar gözlerimin dolmasına sebep oldu fakat bu kez üzüntüden değil, mutluluktandı. onur benim hayattaki en önemli şansımdı ve o hayatımda olduğu için çok mutluydum.

"seni çok seviyorum onur'um" dediğimde sıkıca sardı kollarını bedenime. saçlarımı okşadı özenle ve beni göğsünde uyuttu tüm şefkatiyle.


ertesi gün hakan amca ve melek teyzelere kahvaltıya gittiğimizde pera henüz uyanmamıştı. havanın henüz bozulmayışının verdiği rahatlıkla bahçede oturmuş kahvelerimizi içerken akşam pera ile yaptıklarını anlatan hakan amca ve melek teyzeyi dinliyorduk yüzümüzdeki gülümsemeyle. anlaşılan pera çok ama çok sevmişti onları ve elbette yormuştu da.

sohbetin en koyu anında kucağındaki köpükle gözlerini ovalayarak bahçeye koşar adımlarla gelen kızımın halini görünce aniden ayağa kalktım fakat pera bana değil doğruca onur'a gitti.

"onur babacım yüramda bizi bırakıp gidiyordun başka birine kızım diyordun. çok korktum" derken onur'un boynuna sıkıca doladığı kollarıyla sarılırken ağlamaklı bir ses tonuyla konuşuyordu. onur bir saniye dahi beklemeden pera'yı kucağına alıp saçlarını okşadı tüm sevgisiyle.

kız babası (bxb)Where stories live. Discover now