BÖLÜM 3

772 44 1
                                    

Garip rüyasından nefes nefese uyandı. Minik kurdun acısını yüreğinde hissetmişti. Etrafına baktığında sabah olduğunu gördü. Orman ona fazlasıyla tanıdık geldi. Rüyasında gördüğü ormandı bu. Rüyalar gerçek olamazdı değil mi. Kimse 3 aylıkken yaşadıklarını hatırlayamazdı. Kaldı ki rüyasında minik kurdun konuştuğunu duymuştu. Bu başlı başına imkansızdı. Daha fazla düşünmemeye karar vererek ayağa kalktı. Elini yüzünü yıkayıp biraz su içti. Yemeğini idareli kullanması gerekiyordu. Yemek yemedi. Ormanın iç kısımlarına doğru yola çıktı.

Neredeyse akşam olacaktı. Geceyi geçirebileceği bir yer bulmaya karar verdi. Duyduğu su sesiyle yakınlarda bir su kaynağı olduğunu anladı. Geceyi orada geçirebilirdi. Uzaktan görünen şelaleye yaklaşmasıyla şelalenin dibinde yanında bulunan garip yaratıkla oturmuş küçük göleti izleyen kadını gördü.

-Uzak kalma Umay, yaklaş.
-Adımı nereden biliyorsun?
-Beni aramıyor musun? Ben Ebede.

Umay bu karşılaşmanın tesadüf olup olmadığını düşündü. Eski şamanlara benzeyen orta yaşlardaki kadın, yüzündeki boyalara rağmen son derece güzel görünüyordu. Kafasındaki leopar derisi ve hırçın bakışlarıyla korkutucu görünse de Umay nedensizce ona güvenebileceğini hissetti. Ki hislerinde asla yanılmazdı.

-Babam seni bulmamı istedi. Bana gerçekleri anlatacak mısın?

-Hazır olduğunda, evet.

-Annem yaşıyor mu?

-Üzgünüm evlat. Annen yıllar önce uçmağa vardı.

-Hayatta kalan hiçbir akrabam yok mu?

-Var. Ama seni öldürmek için gün sayıyor. Ondan sana hayır gelmez.

Umay aptallık ettiğini düşünmüştü. Ne umutlarla kalan son parasını buraya gelmek için harcamıştı. Şimdi nasıl geri döneceğini düşündü.

-Neden dönmek için planlar yaptığını düşünüyorum?

-Çünkü döneceğim.

-Çıkar bunu aklından. Sen buraya aitsin. Köklerin burada. Kaderin buraya bağlı. Buradan ayrılamazsın.

-Neden? Beni buraya bağlayan kimse yok.

-Ailenin mirası var. Sana güvenen, biat eden kabilen ve yokluğunda zulüm gören masum canlar.

-Savaş halinde olduğunuzu biliyorum. Ama benim yapabileceğim bir şey yok. Bu benim savaşım değil. Ben daha kendime yetemiyorum. Benden ne bekliyorsunuz?

-Bu tam olarak senin savaşın. Şimdi kulaklarını aç ve beni iyi dinle. Bilmek istiyorsan öğreneceksin. Lafımı kesme. Tek seferde anlatacağım. İnsanoğlu hiçbir zaman elindekiyle yetinmemiş, her zaman bozgunculuk yapmıştır. Bu Habil ve Kabil zamanında başlamış, binlerce yıldır devam ediyor. Tanrı elçiler gönderdi. İnsanları doğru yola davet etti. Bazıları inandı, ancak belli bir zaman sonra inananlar dahi nefislerine yenik düştü. Böylece Tanrı yeryüzüne koruyucularını gönderdi. Ülgen, Erlik, Asena ve Ayzıt. Bu dört koruyucunun görevi dünyada düzeni sağlamak, insanlara adalet sağlamaktı. Dört koruyucu dünyanı dört tarafına dağıldı. Asena'ya da topraklarımız düştü. Ona biat eden Aşina kabilesiyle bu topraklara yüzlerce yıl adaletle hükmetti. Ancak yapmaması gereken bir hataya düştü. Aşık oldu. Aşık olduğu türk genciyle evlendi ve hamile kaldı. Koruyucular insanüstü varlıklardır Umay. Asla yaşlanmaz, hastalanmazlar. Doğaüstü güçleri vardır. Daha önce hiçbir koruyucu evlenmemiştir. Çünkü doğacak çocukları güçlü melezler olacaktı. Dünya güç hırsına kapılması muhtemel bu melezlere hazır değildi. Asena bebeğini dünyaya getirdikten hemen sonra ortadan kayboldu. Nereye gitti, başına ne geldi, kimse bilmez. Aşina kabilesi Asena'nın oğlunu kendilerine Han bildiler. O günden bu yana kabileyi Asena'nın torunları yönetir.

Umay gördüğü rüyaları anımsadı. Gerçek olabilir miydi?

-Peki diğerleri?

-Ülgen Han deniz aşırıda hüküm sürer. Binlerce yıldır değişik adlarla anıldı. Kimisi Thor dedi kimisi Zeus. Bazıları tanrı sandı bazıları melek. Kendisi doğru yoldan hiç şaşmadı ve hala tebasına adaletle hükmeder. Erlik Han yeraltındaki kötü ruhlara ve hayvanlara hükmeder. Yeryüzüne pek çıkmaz. İnsanlardan hoşlanmaz, meselelerine pek karışmaz. Ayzıt ise ormanlara hükmeder. Ormanlardaki canlıların korunmasını sağlar. Son gördüğümde okyanus ötesine gideceğim demişti.

-Bu söylediklerinin ben neresindeyim?

-Sen aşina soyundan geliyorsun Umay. Annen de baban da bu soydan gelen yiğit savaşçılardı. Ailenin ardından kabilenin başına geçecek ve bu topraklarda düzeni sağlayacaksın.

-Ben hiçbir yere hükmedemem. Kaldı ki doğaüstü güçlerim olsaydı bilirdim. Anlattıklarını dinledim. Bana müsaade.

-Kaderinden kaçamazsın. İyeni bırakıp gidebilecek misin?

-İye de ne?

-Melezlerin koruyucu ruhları.

-Kartal gibi mi?

Sorusuyla birlikte kadının dudaklarına bir tebessüm kondu.

-Merkütü hatırlıyorsun. Evet kartal gibi. Senin iyen bir kurt. Gece kadar siyah bir ulukurt. Yıllardır hapsedildiği zindanda seni bekliyor.

Umay kalbinin derinlerinde yoğun bir ızdırap hissetti. Rüyaları gerçekti. O minik kurt yıllardır kendisi yüzünden hapis miydi?

-Neden hapsettiler onu?

-Dayın yönetimi ele aldıktan sonra iyenin icabına bakmak istedi. Ancak Erlik Han onu öldürmesine müsaade etmedi. İyeler kutsaldır. Saygı görürler. Dayın Alaz da iyeni geleceğin güne kadar hapsetmeye karar verdi.

-Erlik Han insanlara karışmıyor sanıyordum.

-Tamamen değil. Barak kabilesi zamanında Erlik Han'a biat etti. O da mükafat olarak kabileye insaüstü güç verdi. Kabile her ne kadar doğru yoldan ayrılsa da Erlik Han'ı temsil ediyor. Elini Barakların üzerinden çekmez.

-Diğer koruyucular bu olanlara sessiz mi kalıyor.

-Her koruyucunun yetki alanı farklıdır. Bu topraklar Asena yetkisinde. Onun kaybından sonra da soyunun. Diğer koruyucular karışmaz.

-Alaz neden kardeşine savaş açtı, onu öldürdü?

-Tahtın kendi hakkı olduğunu savunuyordu.

-Taht için ailesini katletti yani.

-Evet Umay. Taht için ailesini katletti.

-Peki benden ne istiyorsun?

-Önce yapabileceklerini öğrenmeliyiz. Kabileye sızıp Alaz'ı tahttan indireceksin. O kabilenin ecesi sensin.

-Yapabileceğimden emin değilim.

-Yapacaksın. Bunu ailene borçlusun. Endişe etme öğreneceksin. Öğreteceğim.

UMAYTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang