Kitap 2 Bölüm 1

171 16 8
                                    


İçine girdiğim sık çalılıklardan ellerim çizilmiş olarak ayrılırken şansıma lanet okudum. Kış gelmeden yeterince et stoklarsam kış boyu mağaramda pinekleyebilirdim. Ufak tefek tavşanlar karşıma çıkıyordu ancak el kadar et için onların canına kıymak da istemiyordum. Bana daha besili hayvanlar gerekiyordu. Belki bir geyik.

"Sen hep böyle somurtacak mısın, ne nursuz şeysin öyle?"

"Sen benim yakamdan düşmeyecek misin, ne derdin var benimle?"

"Sanki beni senden başkası görüyor da ben gitmiyorum. Ben de meraklı değilim senin kaknem suratına." Deyip burun kıvırdı.

İçimden bir kez daha ya sabır çektim. Yaşadıklarım yetmiyor gibi bir de bu huysuz ruh başıma musallat olmuştu. Evet bir süre önce Ruhları da görebilmeye başlamıştım. Başta aklımı kaçıracak gibi olsam da bu kaçığın tek zararı boş boş konuşup kafamı ütülemek olduğundan boş vermeye başlamıştım. O da ilk gördüğümde onu görebildiğime inanamamış, yeteneğimi kavradığında da bir dakika olsun yanımdan ayrılmamıştı. Üç aydır beraberdik ve İnsanlardan uzakta geçirdiği dört yüz elli yılın acısını benden çıkarıyor, bir saniye olsun susmuyordu. Evet, Tolunay dört yüz elli yıl önce katıldığı savaşta genç yaşta ölen bir ordu komutanıydı. Hakkında öğrenebildiklerim yalnızca bunlardı. O ise benim göbeğimdeki bene kadar her şeyimi biliyordu.

Hissettiğim hareketlilikle yönümü sağa çevirdim. Bana en az iki hafta yetecek besili bir geyik tam karşımdaydı. Okumu yavaşça ona doğrulttum ve nişan aldım. Tam vuracakken uzaktan duyulan haykırışla geyik kulaklarını dikti ve hızla uzaklaştı. Aynı anda kaşlarım çatıldı.

Ormanın bu kesiminde insan olmazdı. Savaş bittiği için savaştan kaçan askerler olma olasılığı da yoktu. Avlanmak için ormanın bu kadar derinlerine de girmezlerdi. Neler olduğunu öğrenmem gerekiyordu çünkü yeni evim olan mağara buraya pek de uzak değildi. Başıma bela olacaklarsa bunu bilmeli, önlemimi almalıydım.

"Buna müdahale etmelisin Umay. Önemli!"

"Neler oluyor Tolunay, kimler çarpışıyor?"

"Bir grup Karatoygar alpi Gökmen Beyini sıkıştırmış. Yardımına ihtiyacı var."

Gökmen beyinin ününü duymuştum. Bölgedeki huzuru sağlayan dürüst bir adamdı. Ellili yaşlardan sonra daha çok siyasi işlerle ilgilenmiş, askeri işlerle oğlu ilgilenirken ticareti kızına devretmişti. Birbirine sımsıkı kenetlenmiş bir beylikti. Siyasetten ve insanlardan uzak durmak için bu dağın başına yerleşmiştim ama onlar beni bulmuştu. Burada da rahat yoktu.

"Öyle dikilip duracak mısın, çok dayanamazlar."

"Şansımı seveyim. Burada da huzur yok." dedim ve seslere yönelirken Açina'ya seslendim. Avını çoktan bulmuş, afiyetle mideye indirirken emrimle birlikte alana yöneldi. Çok geçmeden onları gördüm.

Siyah üniformaların içindeki alplerin Karatoygarlar olduklarını anlamak zor değildi. Mavi üniformaların içindeki alplerin durumu hiç iç açıcı değildi. Birçoğu ölmüş, kalan ikisi de ortalarındaki beylerini korumaya çalışıyordu. Gökmen beyi yaşına rağmen atik hareketlerle kılıcını kullanıyordu. Açina yanımda dururken ona yalnızca gerekirse müdahale etmesini söyledim. Onun görülmesi kimliğimi ifşa ederdi.

Yayımda hazır duran okumu nişan aldım ve Gökmen beyine arkadan yaklaşan alpi alnının ortasından vurdum. Dışarıdan gelen okla savaşan herkes afallamış, fakat çok sürmeden kaldıkları yerden savaşa devam etmişlerdi. Bu sefer daha agresiflerdi çünkü bir an önce görevlerini tamamlamak istiyorlardı. Sadağımdaki okları tek tek yayıma yerleştirip indirebildiğim askeri indiriyordum. Oklarım bittiğinde kılıcımı kınından çektim alana doğru ilerledim.

Beni gören Gökmen askerlerinin kurtuluşa olan umutları artmıştı. Karşı tarafı tek tek avlarken sayı üstünlüğü bize geçmiş, alplerden biri kaçmayı başarırken diğeri esirimiz olmuştu. Savaşın yorgunluğuyla nefes nefese kalmış yaşlı kurt gözlerini bana çevirmişti.

"Hayatımızı kurtardın Görklü hatun. Ben Gökmen beyi Kutalmış Bey. Ulu Tengri yaşamamızı istemiş ki karşımıza seni çıkarmış. Adını bağışlayasın, sana bir can borcum vardır."

"Adım da bana bir borcun da yoktur Kutalmış Bey. Beni görmedin, duymadın. Yoluna gidesin."

Kimseyle görüşmek de anlaşmak da istemiyordum. İnsanlara olan güvenim ihanetleriyle yerle bir olmuştu. Bu yaşlı adamın bakışları beni korkutmuştu. Güven veren, sevecen bir havası vardı ve tekrar birine güvenmek ve hayal kırıklığına uğramak beni korkutuyordu. En iyisi hiç muhatap olmamaktı.

"Kimsin, necisin bilmem. Ancak bundan sonra Gökmenler tarafından Kabul göreceksin. Neye ihtiyacın olursa olsun beni bulasın. Gücüm yettiğince sana yardım ederim."

Bir cevap vermeden arkamı döndüm ve alandan ayrıldım. Gerisini kendileri halledebilirdi. Kutalmış Bey söyledikleri kadar vardı. Babacan tavırlarıyla asla bir Bey egosu yoktu. Düşünmemeye çalıştım.

"Neden gitmedin onlarla, aptal mısın?"

"Oradan bakınca insan içine katılmaya hevesli mi görünüyorum?"

"Yalnız mı öleceksin böyle?"

"Seni ilgilendirmez Tolunay, git kendine musallat olacak başka insanlar bul."

Tolunay'ın homurdanmalarının devam ettiğini duyarken takmamaya çalıştım. Hislerim ve düşüncelerim karmakarışıktı. Düşünceli düşünceli yürürken Tolunayın dikkat et demesiyle odağımı toparlayamadan kendimi dev bir kapanın içinde buldum. Kapan kapanırken kafama çarparken kendimi karanlığa teslim ettim.

***

İkinci kitabımın ilk bölümüyle karşınızdayım. Keyifli okumalar dilerim.

UMAYWhere stories live. Discover now