Bölüm 11

417 25 5
                                    


Sonunda beklenen gün gelmişti. Ovanın karşısında bana nefretle bakan Alaz, Aşina kabilesi ve Barak askerleri vardı. Ardımda bulunan askerlere güvenim tamdı. Askerlerime döndüm.

-Aşina kabilesinin yiğit askerleri. Hepimiz bu topraklarda doğduk. Ben henüz bir bebekken annemden babamdan koparıldım. Karşınızda gördüğünüz cani, Ecenizin canına kastetti. Tahtını gasp etti ve yıllarca sizlere, ailelerinize zulmetti. Bu savaşı kaybedersek zulüm devam edecek. Bu sadece intikam savaşı değildir. Aynı zamanda özgürlüğümüz ve geleceğimiz için savaşacağız. Bu topraklar bize Asena'dan miras. Onlara Asena'nın askerlerinin kim olduğunu gösterin.

Alanda kılıçların kalkanlara çarpma sesi yankılandı.

-Ulu Ecem çok yaşa! Ulu Ecem çok yaşa!

Arkamı döndüm ve işaretimle okçu birliğim karşı tarafa ok yağdırmaya başladı.

-Kalkan!

Tuğtekin Khan'ın bağırmasıyla kalkanlar çekildi ve karşı tarafın oklarından korunduk. İki tarafın ok atışı bittikten sonra saldıran Alaz'ın askerleriyle kıyasıya savaş başladı. Okçular geriden destek oluyor, ordular kıyasıya mücadele ediyordu. Alaz savaşın gerisinde bekliyor, ara ara askerlerime gönderdiği ateşlerle onları diri diri yakıyordu. Burada böylece bekleyemezdim. Alaz'a etki edemiyordum. Zihni diğer insanlardan daha güçlüydü ve aramızdaki mesafe fazlaydı. Ona yaklaşmam ve etkisiz hale getirmem gerekiyordu.

Atımı hızla savaş alanına sürdüm. Bir yandan ilerliyor, bir yandan karşıma geçen askerleri biçiyordum. Karşıma geçen iki askerin iyi savaşçılar olduğundan şüphe yoktu. Elindeki baltayı savurduğunda son dakika kaçarak diğerinin kılıcını kılıcımla engelledim. Kuşağımdaki hançeri fırlatıp baltalı olanı omzundan vurarak attan düşürdüm ve bu sırada diğerinin salladığı kılıçtan eğilerek kurtuldum. Arkadan yaklaşan baltalı askere dönmüştüm ki boğazından kesilmiş yere yığıldığını gördüm. Arkasında Alkan başka bir askerle vuruşmaya başlamıştı. Önümdeki askerin hamle yapmasına fırsat vermeden kılıcımı kalbine sapladım ve ilerlemeye devam ettim. Arkamdan yetişen Alkan,

-Sen ilerlemeye devam et, ben seni koruyacağım.

Bunu söylerken yaklaşan bir askerin göğsüne derin bir kesik atmış, diğerinin boynunu kesmişti. Alaz'la aramda az bir mesafe kalmıştı ve etraftaki yanmış et kokusu dayanılmaz bir hal almıştı. Kendimi zorladım, konsantre oldum ve Alaz'ın zihnine sızmaya çalıştım. Zordu. Çok zordu. Burnumdan akan ılık sıvıyı hissetsem de durmadım. Alaz'ın ellerinde şekillenen ateşi gördüğümde

-Dur! Dememle ellerindeki ateş söndü ve kafa karışıklığıyla bana baktı.

-Ne yaptın sen!

-Beni özledin mi dayıcım?

-Seni kendi ellerimle öldüreceğim!

Elindeki kılıçla bana doğru atıldı. Ne kadar sinirli olsa da kontrollüydü ve kabul etmek istemesem de iyi bir savaşçıydı. Hamlelerini savururken zorlanıyor, ancak savunmada kalabiliyordum. Kılıcını savurmasıyla kafamı geri çekmemle kılıcın rüzgarını hissetmem bir olmuştu.

-O kadar da iyi değilsin ha küçük yeğenim? Annen çok daha iyi bir savaşçıydı. Ancak onu öldürmem birkaç dakikamı aldı. Boşuna uğraşıyorsun. Hiç sansın yok.

Annemden bahsetmesiyle öfkeyle bağırdım.

-Sen soyunun yüz karasısın.

Bu söylediğim onu öfkelendirmişti. Tam hamle yapacaktı ki göklerden gelen devasa kartal üzerine atıldı ve gözlerine derin çizikler attı. Acı içinde kıvranan Alaz'a son hamleyi ben yaparak kafasını gövdesinden ayırdım. Bir an savaş alanında tüm sesler sustu. İntikamımı almıştım.

UMAYWhere stories live. Discover now