Bölüm 12

406 26 3
                                    


Medya: Ayça


***


Zaferin üzerinden bir ay geçmişti. Taç giyme törenim gerçekleşmiş, kabilede bozulan düzen tekrar kurulmuştu. Alkan üçüncü ordu, Gökşin dördüncü ordu komutanlığına yükselmişti. Bartu da beşinci ordu komutanı olarak göreve başlamıştı. Burada günlerim huzurla geçiyor, kendimi ilk kez bir yere ait hissediyordum.

Taht odasındaydım. Bugün arz günüydü. Halk sorunlarını anlatıyor, ben de çözümler üretiyordum.

-Kaç kişi kaldı Alpay?

Oturmaktan ayaklarım uyuşmuştu.

-Son bir kişi Ulu Ecem.

Alpay'ın seslenmesiyle içeri genç bir kız girdi. Önce selam verip, anlatmaya başladı.

-Ben on altı yaşındayım Ulu Ecem. Annem babamla birlikte yaşardık. Babam savaşta uçmağa vardı. Bundan bir yıl evvel beni Günalp isimli bir askerle sözlemişti. Lakin benim rızam yoktu. Babam öldükten sonra Günalp evlenelim artık diyip durur ama ben evlenmek istemem. Ben ona ne söz verdim ne de ümit. Lütfen beni kurtarın bu durumdan. Sevmediğim bir adamla evlenmek istemiyorum.

-Annen ne der bu işe?

-Annem de babamın sözünü tutmam gerektiğini söyler. Söz ağızdan bir kere çıkarmış. Lakin bir başkası benim geleceğim hakkında benim onayım olmadan nasıl söz verebilir? Ben bu söze neden uymak zorunda olayım?

-Haklısın. Alpay, kızın annesini ve Günalp'i çağırın.

Alpay çıktı ve kızla baş başa kaldık.

-İsmin ne senin?

-Ayça'dır Ulu Ecem.

-Gönlünü ferah tutasın Ayça. İstemediğin bir evliliğe seni kimse zorlayamaz. Söyle bakalım ne iş yaparsın?

-Dedemin mücevher dükkanı vardı. Ben de orada yetiştim. Mücevher işlerdim. Dedem geçen sene Alaz Han tarafından öldürülünce hekim efendinin yanına girdim. Ot toplayıp ilaç karmada yardım ederim.

-Eski işine dönmek ister misin? Sana atölye açmanda yardım edebilirim.

Bunu dememle gözleri parladı.

-Çok isterim Ulu Ecem. Lakin bunu karşılayacak maddi gücümüz yoktur.

-Bunu hallederiz.

Kapı açıldı. İçeri Alpay, genç bir adam ve orta yaşlı bir kadın girdi. Kadın ateş saçan gözlerle kıza baktı. Bana dönüp selamını verdi.

-Kusura bakmayasınız Ulu Ecem. Kızım cahillik etmiş sizi rahatsız etmiş.

-Rahatsız ettiği yoktur. O derdini anlattı, ben dinledim. Bir de sizden dinleyelim.

-Erim Ayça'yı geçen sene sözledi. Günalp'i ordudan tanır. Ailesi de hali vakti yerinde insanlardır. Biz iyiliğini isteriz lakin o nankörlük eder. Damadım pırlanta gibidir. Hem verilen sözden caymak töremizde var mıdır?

-O söz verilirken kızınızın rızasını aldınız mı?

-O doğruyu yanlışı ne bilir Ecem. Zamanla anlayacaktır.

-Peki doğruyu yanlışı ayırt edemeyecek yaştaki kız evlendirilir mi? Üstelik rızası yok iken. Rızası olmayan kızı evlendirmek töremizde var mıdır, diyesin.

-Biz size daha fazla rahatsızlık vermeyelim. Razı ederim ben onu. Değil mi Ayça.

Bunları söylerken aklından geçen senaryolar beni çileden çıkardı. Kızını zorla evlendirecekti. Buraya gelip onu rezil ettiği için de dövecekti. Günalp'in duyguları gerçekti. Seviyordu kızı. Ama annesi sadece çıkarlarını düşünüyor, kızını kullanmak istiyordu.

-Sorun neyse burada çözülecek. Ayça bu evliliğe rızan var mıdır?

-Yoktur Ulu Ecem, demesiyle annesi Ayça'ya elini kaldırdı ama bu el Günalp tarafından tutuldu.

-İndiresin o elini, kimse benim sözlüme el kaldıramaz ana. Sen bile.

Gerçekten öfkelenmişti. Kadından haz etmediğini, Ayça için katlandığını anlamak zor değildi. Kadın kızına döndü.

-Babanın sözünü çiğnersen bir daha benim evime gelme!

Son kozunu oynuyor, kızı korkutmaya çalışıyordu.

-Yeter! Günalp, niyetinin kötü olmadığını görebiliyorum. Ama zorla güzellik olmaz. Sözünüzün geçerliliği yoktur.

Gözleri doldu ve yenilmişlikle omuzlarını düşürdü.

-Emredersiniz Ulu Ecem.

-Sana gelince, kızın artık himayemde. Aklını başına toplayıp gönlünü alırsan seninle gelir. Yoksa kalede kalacak.

Ayça minnetle gülümsedi.

-Sağ olun Ulu Ecem. Beni düşünmeyen anamı ben de düşünmem. Artık ne dese faydası yoktur.

Annesi tüm itirazlarına rağmen kaleden çıkarıldığında Ayça'ya da kaleden bir oda ayarlatmıştım. Yapacak son bir işim kalmıştı. Mali işlerden sorumlu Alptigin Bey'i çağırttım.

-Beni buyurmuşsunuz Ulu Ecem.

-Gelesin Alptigin Bey. Görürüm ki Alaz'ın hükümdarlığında halk fakirleşirken kale zenginleşmiş. Bu konuda bir şeyler yapmak lazım. Kendi işini kurmak, ticarete atılmak isteyenlere destek olacağız. Öncelikle bu işi yapacak yetkinliği var mıdır, araştırılacak. İşinin ehli ise maddi destek çıkılacak, bir yıl da vergi alınmayacak. Burada sana çok iş düşüyor. Takipçisi olasın.

-İyi düşünmüşsünüz Ecem. Nice esnafın dükkanı kapattırıldı. Bu kararla halk nefes alacaktır.

-İşe Ayça Hatun ile başlayasın. Dedesinin mücevher dükkanında çalışmış. İşinde iyiyse ona bir atölye açalım.

-Ayça'yı tanırım. Eşim onun yaptığı mücevherleri kullanır. Pek maharetlidir. Lakin mücevher atölyesi için çok para harcamak gerekir. Dedesinin atölyesi kapanınca mücevherlere el koyulmuştu. Hazine odasındadır.

-O mücevherler zaten o ailenin malıdır. Ayça'ya iadesi yapılsın.

-Emredersiniz Ulu Ecem, deyip ayrıldı.

Yorucu bir gün olsa da aldığım kararlardan memnundum. Alaz'ın izlerini silmek için çok çalışmam gerekecekti. Ben de taht odasından ayrılarak kalenin arka avlusuna çıktım. Burada Alkan genç alplere talim yaptırıyordu. Bir süre uzaktan izledim. Beni görünce elindeki kılıcı yanındakine verdi ve yanıma geldi.

-İşlerinizi bitirdiniz mi Ulu Ecem?

-Biz bizeyiz Alkan.

-İşlerini bitirdin mi sevgilim?

-Bitirdim çok şükür. Ama ben de bittim.

-Kaçırayım mı seni, dedi ve göz kırptı.

Dudaklarım kıvrıldı.

-Nereye kaçıracaksın beni?

-Sürpriz olsun, dedi ve zihninden şarkı söylemeye başladı. Gerçekten sürpriz olacaktı.

-Peki o zaman. Hazırlanayım çıkalım.

Odama çıktım ve tacımı çıkardım. Üzerime daha rahat kıyafetler giydim ve avluya indim. Atlarımıza atladık ve son sürat ilerledik..




UMAYWhere stories live. Discover now