Yalan

18 3 0
                                    

Gözüm ameliyat kapısının önünde takılıp kalmıştı. Ta ki annemle babam yanımıza gelip "o kim" diye sorana kadar.

Cevap veremedim. Çünkü anneme;
"O beni kaçıran çocuk" ya da babama;
"Sanırım ondan hoşlanıyorum..." Diyemezdim.

Evet. Aklım kabul etmese de sanırım kalbim Ömer'i sevdiğimi söylüyordu. Ve ben artık aklımı dinlemeyecektim. Sanırım artık kalbimden yanayım.

O yüzden bu soruya en iyi cevap bu;
Hiçbirşey.

Çaresizliğimi gören Can yanıma geldi ve konuştu:

"O, Ömer. Yağmur'un arkadaşı. Bende arkadaşıyım. Can." Dedi Can elini babama uzatırken.

Babam Can'ın elini sıktı ve hiçbirşey demedi. Şuan olayı algılamaya çalışıyordu sanırım.

Bu yalanı devam ettirmeliydim.

"Eee... Evet. Bu Can. B..benim sınıftan arkadaşım."

Can devam ettirdi:

"Biz Yağmur'u gördük. Yanına gidelim dedik. Yolda ona eşlik ederken hızla bir araba gelip ona çarptı!"

Senin uyduracağın yalanı ben...

Babamın ve annemin anlık olarak hemen yüzü değişti. Babam sinirle bağırdı.

"Ne! Ya! Ya o araba kızıma çarpmış olsa idi! O zaman senide arkadaşını da o kuş beyinli sürücüyü de öldürürdüm! Nerede o!?"

"Baba sakin ol! Ömer beni korumak için arabanın önüne atladı!"

Bu yalanlar bana fena girecek yanlız...

Sessizlik.

Babam başını öne eğdi. Annemin gözleri dolmuştu bile. En azından Ömer'in beni korumak için arabanın önüne atlamış olması doğru idi. Yani silahın...

SAATLER SONRA

Hâlâ bir gelişme yoktu. Ameliyattan çıkmıyorlardı. Tek bir haber vermiyorlardı. Sâhi, bu normal miydi?

Annem sürekli "hadi eve gidelim, yarın yine geliriz" diyordu her seferinde red etmeme rağmen.

Ama bir gerçek vardı. Annem de bu saatten sonra beni bırakacak göz yoktu.

Ama bende Can'ı bu halde burada yanlız bırakamazdım.

Can'a dönüp sordum:

"Bizim eve gelsene. Dinleniriz. Birşeyler yeriz. İtiraz istemiyorum! Hadi!"

Annemi Can'ın bize gelmesi konusunda zar zor ikna ettikten sonra bir taksi ile eve döndük.

Eve geldiğimizde gece olmuş sayılırdı. Kafa dağıtmak için Can'a 'uno' oynamayı teklif ettim. O kabul ettikten sonra kağıtları dağıtmaya başladım.
"Beş...Altı...Yedi..."

Birkaç el oynadık. Bedenimiz burada iken aklımız hastanede, Ömer de idi.

En sonunda sıkıldığımızda annemin sesini duyduk. "Çocuklar size kurabiye yaptım! Hadi soğumadan yiyin.

"Tamam anne geliyoruz şimdi."
Dedim kartları toplarken.

Beraber mutfağa girdiğimiz sırada Can'ın telefonu çaldı.

"Kim arıyor?"

"Bilinmeyen numara."

Can telefonu açıp kulağına dayadıktan sonra söylediği kelime ile içim ısındı.

"Ömer!"

"Ömer mi? Ne diyor?!"

Can bana 'sus, sus' işareti yaparken telefonuna odaklanmaya çalışıyordu.

"Ne? Evet. İyiyim. O da iyi merak etme. Yağmur'un evindeyiz. Biz mi? Tamam. Tamam. Kafana takma biz bulduk birşey. Hoşçakal. Sende."

Can konuşmasını bitirir bitirmez hemen sorularımı önüne sıraladım.

"Ne olmuş? İyi mi? Ne diyor? Ne yapmış? Nerde şuan? Beni sordu mu? Gerçi sormaz. Can birşey söylesene!"

"Söylememe izin veriyor musun ki söyleyeyim."

"Pardon."

"İyiymiş. Ama bize bir görev verdi."

Görev mi? Ta oradan bile görev verebiliyor. Lanet olsun kalbim...

"Ne görevi?" Diye sordum merakla.

"Onu gidip almalıyız."

"Ne!? Saatin kaç olduğunun farkında mısın!? Annem hayatta izin vermez!"

Can gözlerini devirdi.

"İzin almayacağız zaten. KAÇICAZ!"

Ne? Kaçırıldığım çocukların beni tekrar kaçırmasına izin mi verecektim?

"Can... Bak-"

Can beni kolumdan tuttuğu gibi kaldırdı. Tam o sırada annem mutfağa girdi.

Can hemen elini kolumdan çıkıp anneme baktı. Neyse ki annem görmemişti.

"Çocuklar? E hiç kurabiye yememişsiniz."

Hemen tabaktan birkaç kurabiye alıp ağzıma tıkıştırdım. "yiyoruz annecim"

"İyi bakalım. Oğlum sen eve gitmiyor musun? Annen baban merak eder."

Oha anne. Çocuğu kovmaktan beter ettin.

Can bana döndü ne diyeceğini bilemeyerek.

"Eee, birazdan gidecek annecim. Hatta bende tam onu uğurlayacaktım."

"Tamam. Hadi afiyet olsun. Yatıyoruz biz."

Annem mutfaktan çıkar çıkmaz odama gidip valizimi hazırladım. Buna ihtiyacım olacaktı.

Valize şarj aletimi, powerbang'imi, annemin yaptığı kurabiyeleri, ve bazı diğer eşyaları da koydum.

Ardından yavaşça kapıyı çekip çıktık.

Evden çıkmış sokakta bir taksinin gelmesini bekliyorduk. Can ise bana telefonumdan annem ile babamın numarasını silmemi aksi takdirde bizi bulabileceklerini söyledi.

Fakat bu o kadar kolay değildi. Sana yıllarca bakan birinin numarasını bir çocuk hop diye dediği için silemezdin. Normal şartlar altında silmezdimde zaten. Ama bu zorunlu olduğum anlardan biri idi.

Telefonum elimde onunla bakışıyordum. Gerçekten yapacak mıydım? Numaralarını silecek miydim?

Hayır. Numaralarını silmeyecektim. Telefonumu kapatıp Can'a numaraları sildiğimi söyledim.

"Hah taksi geldi!" Dedi Can heyecanla.

Taksi tam önümüze yanaşınca binip hastanenin adını söyledik. Yola çıktığımız sırada sonunda bir koşturmaca içinde değilde biraz dinlenme saatinin geldiğine inandım. Başımı cama yaslayıp gözlerimi kapadım. Ve biraz huzur aradım.

Karanlık Sokaklar...जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें