Katil miyim..?

13 3 1
                                    

Hani böyle bir şeyi dersin ve bir saniye sonra içinden 'keşke demeseydim' dersin ya. İşte şuan yaşadığım durum tam olarak bu idi. Keşke o saçı çekmeseydim. Yine herşeyi elime yüzüme bulaştırdım.

Bu arada kızın saçını kopardım derken aslında kızın saçı perukmuş. Ve ben peruğu çekince kızın aslında kel olduğu ortaya çıktı.

Herkes şok.
Ömer şok.
Can şok.
Ben şok.
Garson şok.
Müşteriler şok.

Bense ne yapacağımı bilmiyordum. Bir peruğa bir de kızın kel kafasına bakıyordum.

Kız bağırarak üzerime atıldığı sırada refleks olarak onu ittirdim.

İtmez olaydım...

Kızın düşmesi ile keltoş kafasını masanın köşesine çarpması bir oldu.

Resmen hint dizisi.

Bir saniye sonra car car ağlamaya başladı. Tabii bu kızın k@ş@r olduğu belli idi.

Diye düşünüyordum ki...

Kızın kafasından gelen kanları görene kadar...

Yani şimdi ben...

Katil miyim..?

---
Şok içinde kıza bakıyordum. Hareket edemiyordum. Etraftaki herşey donmuştu. Herşey susmuştu.
Bağırışlar... Çığlıklar... Konuşmalar... Herşey susmuştu...

Kararan şey ise gözlerim olmuştu...

Elimdeki sarı perukla yere yığılıp kalmıştım.

Sesler gelmiyor değildi. Sesler geliyordu ama boğuktu. Ve gittikçe de azalıyordu... Tek duyduklarım tanıdık birindendi. Ama kim anlayamamıştım.

"Yağmur! Yağmur uyan! Lütfen! Kolonya getirin birşey yapın! Ambulansı arasanıza! Kafasını
S!kt!klerim!"

???

Ne kadar zaman geçmişti? Saat kaçtı? Gece miydi gündüz mü? Aslında gözlerini açamıyorsan gündüz olsa ne fayda.

Uyandığımda bir hastane odasındaydım. Üzerimde hastane kıyafetleri, yan koltukta uyuklayan Ömer...

Başa dönmüş gibi... Ben o koltukta uyurken, karşı koltukta bekçilik yapan Ömer...

Kapı yavaşça açıldı ve elinde tepsi olan tatlı bir hemşire odaya girdi. Solumdaki masaya tepsiyi bıraktı ve sordu.

"Are you okay?" (İyi misiniz?)

"Yes, thank you." (Evet, teşekkürler)

Hemşire gözüyle Ömer'i gösterdi.

Ne!? Ömer mi yanımdan hiç ayrılmadı? Heralde narkozun etkisinde falanım.

Ömer'e gururlu bir bakış attım.

"it is..." (Öyledir...) Dedim hemşireyi bozmayarak.

İnanamıyorum! Herkes bizi sevgili sanıyor! Normal, sevgili!

Hemşire ayağa kalktı.

"Enjoy your meal. If you need help, just call..." (Afiyet olsun. İhtiyacınız olursa seslenmeniz yeterli.)

"thank you again." (Tekrardan saolun.)

Hemşire odadan çıkar çıkmaz Ömer'e doğru ilerlemeye başladım.

Peki ya salak ben sizce ne yapmıştır?

Bir ayağım diğerine dolandı.

Tamam bu olabilir. Gayet doğal.

Refleksle kendimi öne attım.

Tamam. Hadi bu da olsun.

Ama uyuyan Ömer'in üzerine düşmek ne demektir soruyorum size.

İşte şimdi bittim ben...

Ömer şaşkınlıkla gözlerini açtı ve sıradan kahverengi gözlerime baktı.

Tam o sırada odaya Can girmesin mi?

"Can sandığın gibi değil-"

Zaten girişi ile çıkışı bir oldu.

"Ben en iyisi sizi yanlız bırakayım..."

Hemen doğrulup kendi yatağıma gittiğim sırada ister inanın ister inanmayın Ömer'in sırıttığına şahit oldum.

Tamam tamam. Onun benden hoşlanma olasılığını düşünmedim değil.

Yatağıma uzanacağım sırada içeri beş tane polis girdi.

İkisi beni kollarımdan tuttu, diğer ikisi de Ömer'i tuttu. Diğer polis ise konuşmak için ağzını araladı.

"Süsen Kılıç!"

Kekeleyerek cevap verdim.

"I'm here." (Buradayım.)

"take it away." (Alın götürün.)

"What!?" (Ne!?)

Polisler beni zorla odadan çıkardığında  kalbim durmak üzere idi. Bir suçlu, bir katildim ve hapise girecektim. Kapının dışında ki elleri kolları bağlı Can'ı gördüğümde içim burkuldu.

Ona üzgün bir Bakış attım ve önüme döndüm.

Dışarıda bir polis arabası bizim binmemizi bekliyordu.

Arabaya bindiğimde son kez dışarıda çırpınan Ömer'i gördüm. Gözümden bir damla yaş gelirken ona gülümsedim. Ve içimden tekrarladım.

Seni seviyorum Ömer... Seni seviyorum...

Karanlık Sokaklar...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin