KARAMAMBA

974 72 12
                                    

Ne kadar süre geçti kaç saattir bu duvar dibindeydi bilmiyordu Songül tepesinde vızıldayan florasan ışığının çin işkencesi ettiği  başını ovalamaya çalıştı. Bu sese biraz daha maruz kalırsa delirebilirdi.
"Başka şeyler düşün Songül! Başka şeyler..."
Aklına gelenle tehlikeli bir gülüş bıraktı dudaklarından...

Buradan çıktığında bu adama çektireceği eziyetleri hayal etti. Hepsini tek tek kurguladı beyninde, ki unuttuklarını düşünüp sonradan pişman olmasın... Ona yaşatılanı misliyle ödetecekti.

Kısa süren bu zevkli düşünce sonrası başını duvara yaslayıp hazır etrafta kimse yokken biraz uyumaya çalıştı. Olacaklar için güçlü kalmalıydı ve bir süre sonra derin bir karanlığı kucakladı.

Gözleri kapalı, uyur bir halde buldu onu Emin... Sessizce yanına diz çöküp yüzünü incelemeye başladı. Yüz hatları ne kadar sert görünse de gözlerindeki ifadeden masumiyet akıyordu. Ama elaya çalan yeşillerini öfkeyle gözlerine dikip, inatla bakmıyorken, yani ara sıra...
Yine sacmaliyordu Emin... Bu iki gündür üçüncü kez oluyordu. Evet, kendine itiraf edebilirdi kadının dosyasını okuduğunda etkilenmişti ama bu saçmalamasına sebep değildi...

Yaver'in merdivenlerden inerken çıkardığı gürültüyle açtı gözlerini Songül ama yüzünün dibinde masmavi gözler görmeyi beklemiyordu. Korkunun getirdiği ani refleksle elini savurmaya çalıştı adama doğru ama yapamadı. Adam gülümsedi.  Elindeki plastik su şişesini yüzüne doğru sallayarak konuştu.
"Sakin komserim! Sakin... Korkuttuysam özür dilerim."

Emin ayağa kalkarak Yaver'e döndü.
"Koçum hazırsa hadi yiyelim."
"Hazır ağam hemen getiriyorum."

Songül kalbinin gürültüsünü biraz olsun susturmuş oturduğu yerden ve önündeki koltuk izin verdiğince neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Yaver tepsiye koyduğu iki ince belli ve bir karton bardağa çay doldurmuş domates ve salatalık doğranmış tabağı da tepsinin kenarına iliştirmişti. Son olarak çekmeceden çatalları da alarak koltuğun önündeki sehpaya bıraktı.
Emin sehpanın üzerinde duran büyük poşeti karıştırmaya devam ediyordu. Köpük kutunun içindeki poğaçalardan birini peçeteyle beraber alarak Yaver'e uzattı, diğerinide oturduğu koltuktan kalkmadan arkasını dönüp Songül'e...

"Komserim acıkmış olmalısınız...  Mis gibi...  Poğaça... Sever misiniz?"
"Ağam çaysız gitmez ama yav...
"Bunu da ver istersen..." diyerek karton bardağı gösterdi.

Songül delici gözlerle iki adamı süzüyordu.
Evet dün sabahki kahvaltısından sonra hiç bişey yememişti, evet çok acıkmıştı ve kahretsin ki poğaçayı da çok severdi ama ona uzatılan şeyi tabiki de yemeyecekti. Elinde tuttuğu az önce adamın verdiği su şişesini adama doğru bu defa Songül uzatarak alaycı bir tavırla "bu yeterli" dedi.

"Teklif var ısrar yok komserim!" diyerek arkasını döndü Emin...
"Hadi koçum aç bir belgeselde izleyek..."
"Hemen ağam."
"Hah! Bir de belgesel izliyor. Nasıl bir psikopatsın sen acaba?"
Adam arkasını dönmeden seslendi.
"Bir şey mi dedin komserim?"
"Yok bir şey..."
"Yaver, unutturma bu koltuğu sağ tarafa alak böylece komserimin o alaycı bakışlarından nasibimizi daha kolay almış oluruz."
Yaver gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"Tamam ağam sen nasıl istersen..."

Odada sadece televizyondaki belgeselin sesi yankılanırken iki adamda gayet rahat ve doğal davranıyorlardı. Koltuğu kahvaltıdan sonra sağ tarafa alıp yanlarında kaçırdıkları bir polis yokmuş gibi oturup televizyon izleyebiliyorlardı.

Unutulmuş hissetti Songül...
Derinlerde bir yerde nefes alamıyor gibiydi. Abartılı hareketlerle kolundaki kelepçeleri demir boruya çarpa çarpa ayağa kalktı aniden... Adamların gözleri üzerine dikilmişti çoktan, 'sonunda' dedi.
"Beni hatırladınız!"
İkiside anlamayan bir ifadeyle öylece duruyorlardı.
"Beni diyorum, öldürmeyecekseniz hani bende insanım ya belli başlı ihtiyaçlarım olabiliyor ya...
Tuvalet falan yok mu burda? Konuşturuyorsunuz insanı..."

KELEPÇE Where stories live. Discover now