EV

890 70 10
                                    


Yolun kalan kısmında konuşmama kararı aldılar. Sadi 'Komserim bence susmak ikimiz içinde daha hayırlı olcak!' demişti.

Songül bir süre sonra yine uykuya daldı. Koltuğun içinde olabildiğince ayaklarını çekip küçülmüştü. Üşüyor gibi bir hali vardı. Sadi kadının o halini görünce neden hep bu kadar çok üşüdüğünü merak etti. Az önce sıcaktan bunalıp çıkardığı arka koltukta ki ceketine uzanıp Songül'ün üzerine bıraktı. Kadın önce bir kıpırdandı sonra cekete sımsıkı sarılıp uykusuna devam etti. Gülümsedi adam...

Sabah olmak üzereydi. Neredeyse beş buçuk saattir araba kullanıyordu. Kadını uyandırmamak için hız sınırının altında kalarak arabayı sarsmadan, üşümesin diye pencereleri açmadan gelmişti onca yolu...
Yorulmuştu... Acıkmıştı... İleride ki dinlenme tesisinin otoparkında durdurdu arabayı, duran araba ile Songül'de açtı gözlerini...

"Günaydın komserim..."
"Günaydın! Neredeyiz?"
"İstanbul'a geldik sayılır. Ben biraz yoruldum ve çok açım. Bu yüzden durdum burada ama bir sakıncası var mı?"
"Hayır! Hayır inelim hadi!"

Songül toparlanırken düşen ceketi fark etti. Yine üzerini örtmüştü adam ceketini adama uzatırken teşekkür etti.

"Üşümüştün! Dışarısı soğuk görünüyor bence sende kalsın, lazım olacak gibi!"
"Emin misin? Sen üşümeyecek misin?"
"Ben alışığım komserim üşümem!"

Songül ceketi omuzlarına alarak indi arabadan ama yine aynı ayaz ve soğuklukla içi ürperdi, titremek için adamın ceketine yeniden sarılabildiği kadar sarıldı.

Hızlı adımlarla restorandan içeriye geçip boş buldukları bir masaya oturdular. Adam ileride ki garsona seslenmeden el işaretiyle çağırdı.

"Hoşgeldiniz! Ne istersiniz?"

Songül ve Sadi birbirlerine bakıp aynı anda 'çorba' dediler.
Sadi gülümseyerek garsona döndü çorbaları sordu. Günün çorbası mercimekti ona karar verdiler.

Sadi biten çorba kasesini yana doğru itelerken Songül'e bişey içip içmeyeceğini sordu. Songül tabağından başını kaldırıp adama baktı.

"Aslında burda 'americano' var mıdır?"
Sadi yüzünü buruşturdu. 'Soralım!' demekle yetindi.
Garsona seslenip masaya gelmesini bekledi.
O sırada Songül neden böyle bir tepki verdiğini sordu.
"Tadı bana pek uygun değil zift gibi bişey o nasıl içiyorsun?"
Songül gülümsedi.
"Nöbetlerde onun sayesinde ayakta kalıyorum."

Garson masaya geldiğinde Sadi adama önce americano'yu sordu. Garsondan olumlu cevap alınca kendisine de orta şekerli bir Türk kahvesi istedi.

"Aslında şimdi bir menengiç olacaktı!"
"Daha öncede içmiştin! Nedir o?"
"Sen daha önce hiç içmedin mi?"
"Hiç!"
"Çok şey kaçırmışsın komserim menengiç kahvenin en güzel hali faydaları saymakla bitmez. Tadı kimine çok keskin gelir. Ya çok seversin ya da nefret edersin arası olmaz.
İstanbul'a gidince yaparım içersin?"

Kahveler geldiğinde Sadi dışarıda ki masalara bakındı.
"Üşümüyorsan dışarı çıkalım mı?"
Songül karton bardakta ki kahvesini eline alıp ayaklandı.
"Olur."

Sadi kahvesini ve yanındaki pet bardak suyu yeni masalarına bırakıp cebinden sigara paketini ve çakmağını çıkardı. Sandalyesine oturmadan paketi Songül'e uzatıp sordu.
"İçer misin komserim?"
Songül paketi kontrol edip Sadi'ye döndü.

"Aslında kullanmıyorum ama arada sırada şubede ki arkadaşlarla içiyorduk."

Uzanıp bir dal sigarayı çekti paketin içinden ve dudaklarına götürdü. Sadi çakmağı masadan aldı ve uzanıp kadının sigarasını yaktı.
Songül sigaradan derin bir nefes çekip fazla dumanı dışarıya üflerken 'Uzun zamandır içmemiştim.' dedi.

KELEPÇE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin