KÜÇÜK KIZ

964 78 30
                                    


Evliliğin gerekliliklerini yerine getirirken bir evcilik oyunu oynuyor gibiydiler. Fotoğraf çerçeveleri duvarlara asılmış, salonda ki raflarda onların kitapları, sehpalarda biblolar ve diğerleri sanki hep bu eve aitmiş gibi yerlerini bulmuştu.
Mutfakta ki fırından kek kokuları, ocakta kaynayan çaydanlığın sesi, camlarda ki buğular hepsi Emek apartmanında ki huzurun simgesiydi.

Bu ev Songül'e kokuları birbirine karıştırmayı,
sesleri yüksek kullanmayı, lambaları sık sık bilerek açık unutmayı kısacası boğucu yalnızlığını, Sadi'ye ise kiri, güvensizliği, karanlık geçmişini unutturmuştu.

Emek apartmanı kat bir de ki daire onlar için bir ev değil artık sıcacık güvenli bir sığınaktı.

Hafta sonu geldiğinde bir ilke daha beraber imza atıp evlerinde ilk misafirlerini ağırladılar. Meraklı ev sahibeleri Mahinur Hanım...
Tanışmalarını, evliliklerini, çocuk isteyip istemediklerini hatta ara sıra eve gelip yatıya kalan, gözünden kaçırmadığı Yaver'in bile kim olduğunu, neden geldiğini sormuştu.

Çayın sunumuna yardım eden Sadi'yi taktir etmiş, birbirlerine sıkı sıkıya tutunup hep göz göze olmalarını tembihlemiş ve öğrendiği cevaplarla memnuniyetle ayrılmıştı evden...

Evcilik oyununun son güncellemesi de minik tatlı kıskançlıklardı.

"Bahri'ciğim tamam aramızda... Tamam diyorum bana güven ama bak ben senden emin değilim! Ağzından kaçırırsın sen bu heyecanla bak çok dikkat et kimse anlamasın."

Songül odasında yatağının üzerine oturmuş Sadi'nin gözünde bir saattir ama gerçekte bir kaç dakikadır biriyle konuşuyordu. Songül'ü böylesine güldüren, heyecanlandıran Bahri'yi merak etmişti.

Songül'ün iş ortamını kimlerle çalıştığını bilmiyordu. Daha önce hiç düşünmemişti bunun üzerine ama görünen o ki en kısa zamanda ziyaretine gitmek vacip olmuştu hatta özellikle Bahri ile tanışmak...

"Bahri'ciğim! Ciğim, cığım, cağam..."

"Hayırdır ne konuşuyorsun kendi kendine?"

"Evli barklı kadınsın ciğimli, cağamlı elin adamı ile bir saattir ne konuşuyorsun acaba diyorum?"

"Ay Sadii ne fenasın! Ne var be konuştuysam hem Bahri iyi çocuktur tanısan seversin sende!"

"Bende onu diyorum geleyim de tanıştır bizi sen, ben bir seveyim onu..."

"Hem sanane kimle istersem konuşurum senden izin mi alıcam? İşe geç kalıyorum ben tutuyorsun beni burda..."

"Aman geç kalma komserim koş koş birazda orda sohbet edersin Bahri'ciğinle..."

"Gözünü seveyim yeter Sadi hem ben laf ediyor muyum senin iş arkadaşlarına?"

"Kime edecen ki?"

"Bilmem! Fazla cilveli, aşırı çılgın, çarpma bölme dehası matematik öğretmenlerine mesela..."

"Aman! Aman! Uzak dur o kadından deli o! Deli Aysel..."

"Deli meli peşinden ayrılmıyor gördüm!"

"Nerde, ne zaman gördün sen Aysel'i?"

"Gördüm işte, takipteyim haberin olsun uzak dur o deli kadından... Hadi kaçtım ben!"

"Biz Bahri'den Aysel'e nasıl geldik la? Delirecem sonunda delirecem. Karamamba!"

---------------------------------------------------------

Songül arabasını sokağa zorda olsa park ederken Sadi'nin arabasını aradı gözleri ama bulamadı. Bu saatte mutlaka evde olurdu. Merak etmişti. Her gün saat başı arayıp nerdesin diye soran adam bugün ilk kez öğlene doğru bir kez arayıp iyi olup olmadığını sorup kapatmıştı. Günün yoğunluğundan Songül'de tekrar geri dönemedi. Başına bir şey gelmesinden endişe etmişti.
Eve doğru yürürken bir yandan da Sadi'ye telefon etmeye çalışıyordu. Kısa süren sessizlikten sonra telefonun kapalı olduğunu bildiren sesi duydu.
Merdivenleri daha hızlı çıkarken evde olması için dua ediyordu. Anahtarını cebinden çıkarıp kapıyı açtı. Montunu portmantoya asarken içeri doğru seslendi.

KELEPÇE Where stories live. Discover now