(34) Soğuk, Çok Soğuk.

576K 22.6K 44.4K
                                    

Bölüm şarkısı:
Oy sevdam (Davut Güloğlu)
Odalarda ışıksızım (Kayahan)

Karun.

"Başka söze gerek yok, gözlerinin kahvesi diyorum. Gözlerinin kahvesi olur intihar sebebim."

Gecenin beşinde pencerenin önünde dikilip şafağı izlerken başımı çevirdim ve yatakta uyuyan kadına baktım. Beni uykumdan uyandıran baş belasına iç çekerek baktım. Gördüğü kâbuslar yüzünden uykusunda sayıkladığı için uyanmıştım. Sabah ilk işim onun için bir psikolog ayarlamak olacaktı. Gündüzleri onu mutlu etmek için elimden gelen her şeyi yapabilirim fakat hiçbir mutluluk geceleri gördüğü kâbusları dindirmeyecekti. Kâbuslarını dindirmenin bir yolu olmalıydı. Olmak zorundaydı. En nefret ettiğim şey benim evimde, benim yatağımda ve benim yanımdayken uykusunda çok korkuyor olmasıydı. İşte bu elimi kolumu bağlıyor, her anlamda kendimi yetersiz hissettiriyordu. Benimleyken hiçbir şeyden korkmamalıydı, uykusunda bile.

Bu kadın gündüzleri cesur, geceleri korkaktı. Uykusunda gördüğü şeylerden korkuyordu.

"Kâbuslarını benim rüyalarımla takas et diyeceğim de... Benimkiler de pek iç açıcı değil." Tek fark uykumda nadiren gördüğüm şeyler beni korkutmuyordu. O ise neredeyse her gece kâbus görüyordu.

Şaşırtıcı olansa hep aynı şeyleri görüyormuş gibi her gece benzer şeyler sayıklıyordu. Ya annesini sayıklayıp ağlıyordu, ya ablasından özür diliyordu ya da babasına neden diyordu. Sanki üç kâbus üzerinden gidip geliyordu. Tuhaf olduğunun farkındayım ama sanki tüm kâbusları sadece üç taneyle sınırlıydı. Üç kâbus belki de üstesinden gelemediği üç anı, üç yaşanmışlıktı. Sonuçta rüyaların kaynağı bilinçaltında biriken şeylerdi.

Geçmişini tam anlamıyla bilmiyorum, değil mi?

Babasından hesap sorması 13 Haziranla ilgili olabilirdi. Peki, ablasından neden özür diliyordu? Neden çoğu gece bilmiyordum Gazel diyordu? Ve annesi? Neden annesini rüyasında gördüğü zamanlarda ağlıyordu? Kayıtlarda annesinin bir trafik kazasından öldüğü geçiyordu. Annesi gerçekten bir kazada mı öldü? İşte araştırmam gereken bir şey daha. Saçındaki tokadan sonra araştırmam gereken bir şey daha çıkmıştı. Sorunun kaynağına inmedikçe ona yardım edemem.

Onun sırları bizim için tehlike arz ediyordu çünkü o, sırlarını yönetmeyi bilmiyordu. Her ne saklıyorsa bu ortaya çıkmasın diye aptalca şeyler yapacak kadar şuursuzdu. Onu kaybetmek istemiyorum bu yüzden ne yapmam gerekiyorsa onu yapacağım. Onu yanımda tutmak için her şeyi yapabilirim. Ona ihtiyacım var. Benimle kalmalıydı. Bir kez daha beni bırakıp gitmesini aşamam. Bunun üstesinden gelemem.

Gece lambasının sağladığı loş ışıkta muazzam görünüyordu. Çırılçıplak yatakta uyuduğu için çıplaklığını kapatan tek şey kalçasını örten çarşaftı. Çarşafın bir kısmı bacaklarının arasında toplandığı için bacaklarının büyük bir bölümü de açıktaydı. Kahverengi saçları yatağa dağılmış, kirpikleri kapalı ve dudakları hafif aralıklı uyuyordu. Yan yatıyordu fakat yönü bana dönük olduğu için onu her şeyiyle izleyebiliyorum.

"Büyüleyici," diye fısıldadım. Çok güzel görünüyordu. Her zaman fazla güzel görünürdü. O güzeldi.

Yorulduğu için çabucak uykuya dalmıştı. Seks konusunda ipleri onun eline verince tam bir kaplana dönüşüyordu. Yırtıcı, zarif ve sınırları zorlayan. Gözlerim kapalı kirpiklerinde oyalanınca birkaç saat öncesine dair görüntüler zihnimde canlanmaya başladı. Dudaklarım kıvrıldı. Onunla sadece gündüzleri değil, geceleri de fazla büyüleyiciydi.

Yürüyüp yatağın kenarına oturdum. Sadece onu izlemek bile bana huzuru en yoğun şekilde yaşatıyordu. "Biliyor musun, ortalama ömrü olan bir insanın uykuda geçirdiği süre yirmi altı yıl," diyerek iç çektim.

          

İçim daralırken güzel yüzünü seyre daldım. "Altı ay öncesine kadar yirmi altı yaşındaydın. Bana geldiğinde yirmi altı yaşındaydın. Bu ne demek biliyor musun? Yirmi altı yılında yoktum ve yirmi altı yılını da uykuda geçireceksin. Uykuda geçireceğin süreyle birlikte toplamda elli iki yıl," diyerek başımı yavaş bir hareketle salladım. "Elli iki yıllık bir sensizlik çok fazla değil mi?" Çok fazlaydı, hem de çok.

Mümkün olsa uykunun hayatımızdaki yerini katleder, varlığını kaldırırdım.

Ama mümkün değildi, adı ihtiyaçtı, zorunluluktu lakin olası değildi.

Onu uyandırmamaya çalışarak usulca yatağa girdim ve sokuldum sıcaklığına. Benim aksime vücudu sıcaktı, hep sıcaktı. Omuzundan hafifçe çekerek sırtüstü yatmasını sağladım. Daha sonra biraz aşağıya kayıp başımı onun sol göğsüne yasladım. Kolumu ince beline uzatıp ona sarıldım. Bacağımla sağ bacağını hafifçe ittim ve bacağımı onun bacaklarının arasına uzattım. İşte şimdi uyuyabilirim çünkü kulağımın hemen altında kalbi vardı.

Kalbi atıyordu. Attıkça beni rahatlatıyor, yaşadığına ve benimle olduğuna beni daha çok ikna ediyordu.

Gün geçtikçe daha fazla ona bağlanıyordum. Onu kaybetme korkusu da ona olan sevgimle birlikte büyüyordu. İnsanoğlu işte, birini ne kadar çok severse onu kaybetmekten o kadar çok korkardı. Onu kaybetme korkusu sahip olduğum güç ve paradan çok daha büyüktü. Tıpkı ona olan sevgim gibi. Hangi ara onu sevmeye başladığımı bile bilmiyorum ama artık sorgulamıyorum da.

Ona olan duygularımı oluruna bıraktım. Ya dibe batırırdı beni ya da yukarı çıkarırdı. Ne olacağını veya nasıl sonuçlanacağına artık o karar verecekti. Bildiğim tek şey korkularım yüzünden ondan uzak durmayacağımdı.

Kalbinin ritimleri bir annenin sesinden çıkan ninni gibi beni rahatlatırken, "Saka," diye mırıldandım. "Gündüzlerim senin olsun bana gecelerini ver," diyerek iç çektim. "Elli iki yıl çok fazla be kızım."

Kalp atışlarını dinleyerek uyumayı istedim fakat içimdeki sıkıntı uyumama izin vermiyordu. Bunu sabaha ertelemeyi istedim ama bu gece gereken özrü dilemezsem sabah uyandığımda onu yanımda bulamamaktan korkuyorum. Yerimde doğrulup elini tuttum ve yukarı kaldırdım. Avucumun içinde kaybolan elinin parmaklarını açtım ve başımı eğerek avucunun içine dudaklarımı bastırdım. Bu özrü bu gece dilemeliydim.

Uzanıp diğer elini de tutup kendime doğru çektim. Aynı işlemi bu eline de uygulayıp avucunun içini öpünce, "Kocam," diyen uykulu sesini duydum. "Benden niye özür diliyorsun?"

Başımı çevirdiğimde uyku mahmuru gözlerini yeni, yeni araladığını gördüm. "Çünkü yemekte hatalı olan sen değildin, bendim," dedim bunu kabul ederek. "Hesabı Gurur'a ödetmen ağırdı ama o hesabı ödeyemediğinde sana yaşatacaklarım daha ağır şeyler olabilirdi." Bazı şeyleri hep öfkem geçtikten sonra anlıyorum. Sakinleştikten sonra kendimi değerlendirme şansım oluyordu ama öfke anında değil.

Herkes oradaydı. Saka hesabı ödeyemeyince nasıl küçük düşüp utanacağını hiç düşünmemiştim. Sadece kendi penceremden baktığım için onun açısından işlerin nasıl sonuçlanacağını düşünmemiştim. Dün gece benim yerime Gurur'un yardımını alarak aslında bana iyi bir ders vermişti. Onu zor durumda bırakan bendim nasıl yardımımı isteyebilirdi ki? Uykum bölününce geceye dair çok şey düşünmüş ve haksız olduğumu anlamıştım.

O böyle biriydi, onu köşeye sıkıştırdığım anlarda bana itaat etmek yerine kendi bildiğini yapıyordu. Tıpkı panzehir için bana yalvarmak yerine gözlerimin önünde çatıdan atlaması gibi. Çünkü benim gibi boktan bir herifle evliydi ve bana doğruları göstermek için kendini hırpalıyordu.

SAKA VE SANRIWhere stories live. Discover now