(30) Beni Benimle Aldat.

406K 19.3K 31.7K
                                    

Karun kim bilir kaç yıldan sonra Defne'nin kızını görüyordu. Kilitlenip kalmıştı mavileri. Defne ağacının altında ona korku dolu gözlerle bakan biçare kızın üzerinde donup kalmıştı bakışları. Bakışları soğuktu, nefes alışları ise düzenli. Fakat göründüğü gibi duygusuz olmadığını hissediyorum. Kaçtığı her neyse şu anda bütün hepsine yakalanmış gibi kaskatı kesilmişti. Bu karşılaşma için kendini önceden hazırlamamıştı, hazırlıklı değildi onu görmeye. Küçük yeğeni hatta tek yeğeni ansızın çıkıp gelmiş, dayısını hazırlıksız yakalamıştı. Aslında hazırlıksız yakalanan sadece Karun değildi çünkü bahçedeki davetsiz misafir de bu karşılaşmayı beklemiyor gibiydi. Korkuyordu bunu görebiliyorum. Ne yapacağını bilmez bir halde Karun'a bakarken korkusu gözlerine yansıyordu.

Çok sonradan cesaretini toplayıp bize doğru yürümeye başladı. Attığı her adımla bahçe kapısını kontrol edince bu hali içimi acıttı. Dayısının ona zarar vereceğinden çok korkuyordu. Kimse bunu yaşamamalıydı.

Gelip Karun'un karşısında durduğunda alt dudağımı dişlemeye başladım. Kapının dışında Kenan'ın söylediklerini duymasaydım bile onun hasta olduğunu anlardım. Saçları altın sarısıydı, çok güzeldi ama saçlarının üzerine taktığı kırmızı taç bile her şeyi açıklıyordu. Kafasındaki saç aslında peruktu değil mi? Taktığı taç ise peruğu daha iyi kafasında tutmak içindi çünkü onun durumundaki birinin saçları olamazdı. Kemoterapiler yüzünden vücudundaki tüm tüylerin dökülmüş olması gerekiyordu. Öyle de olmuştu çünkü kaşları döküldüğü için kalemle çizmişti. Aslında dövme kaş yaptırmıştı. Bir kadının gözüyle bakınca bu hemen anlaşılıyordu. Uzun ve kıvrımlı kirpikleri de takma kirpikti, değil mi?

Çok zayıftı, öyle ki üflesen uçacak gibiydi. Üzerinde kazak ve pantolon vardı ama kıyafetleri bile zayıf vücudunu gizleyemiyordu. Kolları ve bacakları incecikti, bakan herkeste bir acıma hissi bırakırdı. Ürkek bakan yeşil gözlerinin altı mosmordu ve bir maske takıyordu. Soluduğu hava bile onu hasta ediyormuş gibi dudaklarını ve burnunu kapatan bir maske takmıştı. Başımı biraz eğince dirseğinin iç kısmındaki morlukları gördüm. Kazağın kollarını yukarıya topladığı için kollarındaki izler görünüyordu. Damar yoluna takılan serumların iğne izleriydi bunlar. Elllerinin üstünde de vardı aynı izlerden.

Gözlerimin değdiği her noktaya Karun'un da bakışları değmişti. Yeğeninin içler acısı hâlini büyük bir sükunetle izliyordu. Aynı zamanda şaşkındı, onu şaşkınlığa uğratan bir şeyler var gibiydi. Birkaç dakikanın ardından sert bakışlarından ödün vermeden, "Kim olduğunu söylemeden gece kulübünde çalışmaktaki maksadın neydi?" dedi soğuk bir sesle. Bu da daha önce karşılaştıklarını gösteriyordu. Şimdi şaşkınlığının sebebini anlıyordum. Onunla daha önce karşılaşmıştı.

Önünde birleştirdiği elleriyle oynayan genç kız, "Sadece sizi görmek istedim," dediğinde bakışları kırgındı.

"Siz beni hiç merak etmiyor ve hiç görmek istemiyordunuz." Titreyen elini kaldırıp Karun'a doğru uzattı. "Ben Melek Yitik," dediğinde dudaklarındaki maskeyi çenesinin altına çekti ve burukça tebessüm etti. "Kimsesiz çocuklar yurdunda bana verdikleri isim ve soyad bu." Burnumun direği sızladı, yutkunamadım. Kayıp bir kıza Yitik soyadını mı vermişlerdi? Belki de hiç kayıp değildi ama kimse onu bulmak istememişti.

Karun ona uzatılan ele baktı. Yanında duran elini yumruk yaparak sıktı ama Melek'in elini sıkmadı. "Zaten tanışmıştık," diyerek donuk bakışlarla ona çıkış kapısını gösterdi. "Gurur'un yanına dön çocuk ve bir daha da karşıma çıkma."

Melek havada asılı kalan elini indirdi ve arkasına sakladı. Bu hareketi bile fazla can yakıcıydı. Dayısının tutmadığı elinden utanmış gibi onu arkasına saklamıştı. "Karun Bey," dediğinde dayısına ismiyle seslenmek bile canını yakıyor gibiydi.

SAKA VE SANRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin