:: 正面

1.5K 78 239
                                    

.・。.・゜✭・.・✫・゜・。.

Gözlerimi hâlâ devam eden yağmurlu bir güne açtım. Yağmurdan nefret etmemin birçok sebebi vardı, güne depresif başlamama sebep oluşu da onlardan birisiydi.

Derin bir nefes verip telefonumun alarmını kapattım ve Felix'ten bir mesaj olup olmadığını kontrol ettim. Yazacağını hiç düşünmemiştim ama vardı. Heyecanla mesajın üstüne tıkladım.

Felix
Sorun değil.
(Gönderildi, 04.04)

Mesajın ne olduğundan çok, ne zaman atıldığı çekmişti dikkatimi. O zamana kadar uyumamış mıydı? Yoksa uyuyup o saatte mi uyanmıştı?

"Eve gidip hemen uyumuştu ve bir anda o saatte uyanıp benim mesajımı gördükten sonra tekrar uykuya geri dönmüştü." Evet, bu senaryodan başkasını kabul edemezdim.

Telefonumu sinirle yatağın diğer ucuna fırlatıp yüzümü ovaladım. Son zamanlarda aptalca şeyler söyleyip, aptalca hareketler yapmaktan başka hiçbir şeye yaramıyordum.

Kalp kırıyordum, sinir bozuyordum, huzur kaçırıyordum, insanları benimle uğraşmak zorunda bırakıyordum. Garam ve Jihoon'u eleştiriyordum ama ben ne kadar mükemmeldim? Ben de onlar gibi haksız yere kalp kırmıyor muydum? Ya da sinir bozucu değil miydim? Öyleydim.

Sinirle yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Daha sonra üzerimi giyinip saçlarıma biraz şekil verdim, buna bile hiç hevesim olmamasına rağmen her gün yapıyordum, çünkü bir kere kendimi salmaya başlarsam asla toparlayamayacağımı biliyordum. Dışarıya içimdeki enkazı yansıtmamam gerektiğini biliyordum.

Aşağı inip iştahım olmamasına rağmen bir şeyler yedim. "Dilek hakkımı kullanıyorum, yemeğini ye." Aniden kullanmış olması bir yana, neden böyle bir şey için kullanmıştı ki? Biraz daha sabretse belki de daha iyi bir şekilde kullanırdı.

Fırsat mı veriyorsun ki kullansın?

Dün geceden beri iç sesimle verdiğim savaş bir türlü durulmuyordu. Kendimi teselli etmeye çalıştıkça bir yerlerimden vurulup duruyordum.

Derin bir nefes verip meyve suyumu kafama diktikten sonra çantamı alıp evden çıktım. Bugün servisle gidecektim, gelmesine yaklaşık beş dakika olduğu için iki dakikalık mesafeyi yürüdükten sonra servisin özel durağında beklemeye başladım. Durağa yaslanırken kulaklarımı taktım ve yağan yağmuru izlemeye başladım.

Felix'e büyük bir özür borçluydum. Uyandığımdan beri dün benim yüzümden sabaha karşı uyumuş olmasını düşünüyordum.

Ama belki de benlik değildi. Belki de annesini düşünmüştü. Ya da Avustralya'ya dönmeyi. Hiçbir şey düşünmemiş, sadece müzik dinleyerek ya da bir şeyler yaparak kafasını dağıtmış da olabilirdi.

Evet, basketbol oynayarak kafasını dağıtmış olabilirdi. Beni düşünmemişti bile muhtemelen. Zaten sorun olmadığını da yazmıştı daha sonradan.

"Aaa bak burada kim varmış!" Daldığım düşüncelerden kulaklığımı çıkarıp konuşan tanıdık bir sesle kurtuldum. Jihoon? Vücudumu istemsiz bir ürperti kaplarken hemen sol tarafımda duran kişiye döndüm.

"Son gördüğünden beri özledin mi beni?" Onun evi buraya yakın değildi. Okula gitmek için farklı bir yol kullanması gerekiyordu, ama buradaydı.

Neredeyse dibime girdiği için hemen olduğum yerden kalkıp karşısına geçtim. "Ne işin var burada?" Buraya bilerek gelmişti, başka bir açıklaması yoktu.

Karşımda oturmaya devam ederken rahat bir pozisyon alıp arkasına yaslandı ve baştan aşağı beni süzmeye başladı. En çok da bacaklarımda oyalanmıştı gözleri. Ve yeterince iğrenç hissettiriyordu. "Kilo mu almışsın sen?" diye sordu gözlerini yüzüme çıkarırken. Hâlâ fark edebiliyor..

* ✦ star lost / lee felixTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang