26

77.5K 3.7K 833
                                    

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, iyi okumalar ^^

"Sen bu aralar pek bir mutlusun sanki, hayırdır?" Şu askerlerin gözünden de hiçbir detay kaçmıyordu. Babamın asker olması yetmezmiş gibi bir de gidip başka bir askere vurulmuştum. Ben gerçekten de bela arıyordum başıma.

Ağzıma attığım salatalığı bir iki tur çevirdikten sonra bakışlarımı babamda sabitledim. Şimdi yalan söylesem kesin anlardı. Lafı dolandırmam çok daha mantıklı olurdu.

"Mutlu olmak için bir sebebe gerek var mı? Hem sen benim babamsın, mutlu olduğum zaman sevinmen lazım. Sense hesap soruyorsun!" deyip dudak büzdüm. Babamın bu hallerime dayanamadığını bildiğim için yapıyordum bunu ancak bu sefer pek de başarılı değildim sanırım. Tek kaşını kaldırıp sert bakışlarını gözlerime çiviledi.

"Yok yok, kesin bir şey var sende! Neyse, yakında illaki çıkar kokusu." deyip bu sefer de anneme çevirdi bakışlarını. Annemse bir şey bilmediğini belli ederek bakıyordu babama.

Annemi her zaman çok seven bir kızdım ancak bu durumu kolay kolay anneme anlatamazdım çünkü hemen babama yetiştireceğine emindim. Bu evde babam bir şeylerin saklanmasından nefret ederdi ve her şeyi öğrenmek adına annemi casuslukta çok iyi yetiştirmişti. Ben Fırat mevzusunu ancak babamın öğrenmesini istediğimde anneme söyleyebilirdim.

"Ablam aşık olmuş baba."

Tanıştırayım, ailenin en gereksiz hatta tek gereksiz üyesi. Kardeşim... Hayatımda gördüğüm, beynini en az kullanmayı seçen yegane insanlardan biriydi kendisi. Müthiş bir zekası vardı ama dediğim gibi, kendisi bunu pek de kullanmayı sevmiyordu.

Anıl'ın kurduğu cümleden sonra babam ona inanmış gibi duruyordu açıkcası. Aslında inanmalıydı ama daha çok erkendi. Hemen bilmemeliydi. Masadaki herkesin bakışları bana döndüğünde bugün hiç yapmak istemeyeceğim bir şeyi yapmak durumunda kalıyordum.

"Evet canım aşık oldum. Hatta birkaç güne kadar aşk acısı çekip depresyona falan da girerim. O zaman en yakın arkadaşım sen olursun." dedim. Herkes bu kurduğum ciddi cümlem üzerine yüzüme bakarken asıl planım şimdi devreye giriyordu.

"İşte o zaman içtiğin sigaralardan bana da bir dal uzatırsın değil mi?"

Bingo! Artık odak noktası değiliz.

Babamın gözbebekleri titreye titreye kardeşime çevrildiğinde titreyen tek şey babamın gözleri değildi. Anıl da en az babamın gözleri kadar zangır zangır titriyordu ancak onunki korkudandı, öfkeden değil.

Yaptığım şey ispiyonlamaktı, evet. Bu rezalet bir şeydi, evet ancak bunu zaten yapmak zorundaydım. Bir haftadır biliyordum Anıl'ın sigara içtiğini. On sekiz yaşında bir birey olsa çok da umursamazdım ama daha yeni on birinci sınıf öğrencisi olan bir çocuğun sigara içmesi acınası bir durumdu. Üstelik sadece reşit olup olmaması da önemli değildi, yol yakınken o mereti bırakması onun için çok iyi olurdu.

Tamam, bu şekilde ispiyoncu bir yaklaşımla söylemem çok yanlıştı ama kendimi de kurtarmak açısından yapmak zorundaydım.

Şimdiyse ben de en az Anıl kadar korkup babamın ne tepki vereceğini merak ediyordum. Aslında az çok tahmin edebiliyordum ne olacağını çünkü babamın sigaradan hiç hazzetmediğini biliyordum ve küçüklüğümüzden beri bizi bunun için uyardığının da farkındaydım.

Babam gürleyerek kardeşime "Doğru mu?" diye sorduğunda Anıl hiçbir şey diyemeden masadan kalktı. Aslında refleksif bir kaçıştı onunki.

TELEFONUNUZ BENDE KOMUTANIM/ Texting✓ Where stories live. Discover now