Gazetedeki haber

94 82 22
                                    

Uzun süren ertelemenin ardından açılış konferansının yapılacağına dair mail gelmişti. Bunu saatler kala öğrenmiştik. Geç kalınış sebepleri olarak İlona Erdemli'nin sağlık durumu bahane edilmişti. Sonunda hayran olduğum o kadını görecektim.

 Leyan'la güzelce hazırlandıktan sonra uzun bir yürüyüş yolundan salona yürümeye başladık. Konferans salonuna giden yola renk renk çiçekler eşlik ederken, üstünde uçuşan kelebeklere hayran olmamak elde değildi.

 Açık bir kapıdan içeri girdikten sonra devasal bir yer bizi karşıladı.  Hayal ettiğimden çok daha ihtişamlı ve büyük bir yerdi.  Etraftaki masalarda birçok yiyecek ve içecek servisi yapılıyordu. Salonun en üstü tamamen cam kubbeden oluşurken, ağaçlar üstten gözüküyordu. 

Arka tarafa kadar uzanan sandalyeler neredeyse doluydu.  Leyan'la beraber hemen Kıvanç'ın bizim için tuttuğu sandalyelerden birine oturduk. 

Herkes eline küçük bir tabak almış,  yiyecek masasından çeşit çeşit atıştırmalık alıyordu. Salona büyük bir gürültü hakimdi.  Ruşen son dakika elinde içecekle konferansa yetişmişti. Tabağına aldığı keklerden bize de ikram etti. 

Ayakta duran herkes yerine yerleştikten sonra sesler sonunda azalmıştı. Önlerde oturan bir adam koşarak sahneye çıktı. Ardından mikrofonu eline alarak konuşmaya başladı. "2009 yazının açılış konuşmasına hepiniz hoş geldiniz! Bakıyorum da ne kadar fazla yeni yüz var." 

Bütün kalabalık pür dikkat konuşmacıyı dinliyordu. "Sizleri daha fazla oyalamadan bu yıl ki konuşmasını yapması için İlona Erdemli'yi kürsüye davet ediyorum." Bütün kalabalık bir anda büyük bir alkışın içinde kayboldu. 

Saçları omzuna kadar uzanan gözlüklü bir kadın arka kapıdan içeriye girdi. Fotoğraflarda olduğundan daha güzeldi. Yıllar onun duruşundan hiçbir şey kaybettirmemişti. Saçları beyaz ile gri arasında bir tondu. Güler yüzüyle kürsünün tam ortasında duruyordu. Bir zamanlar sadece hayalini kurduğu yerin şimdiki haliyle gurur duyuyor olmalıydı.

"Bu sene burayı tamamen dolu görebilmek benim için mutluluk verici." diye başladı sözüne. "Sayın psikologlarımız, emek veren görevlilerimiz, sevgili çalışanlarımız ve değerli öğrencilerimiz. Abeluroba'nın 25. yılında sizinle yeniden bir aradayız. " bu şekilde başlayan konuşmaya, psikolog olmanın güzel yanlarından bahsederek devam etti. Arkasında bulunan projeksiyonda 1984'ten bu yana Abeluroba'nın fotoğrafları mevcuttu.

Öylesine anlamlı ve akıcı konuşuyordu ki. Hayatla ilgili verdiği tavsiyeler, eğitim hayatı, başarının sırları... Onu dinlemek benim için heyecan vericiydi. Ağzından çıkan her şeyi dikkatle dinliyordum. O benim olmak istediğim kişiydi.  

Konuşması bittiği zaman sahneye bir kadeh bardağı getirdiler. İlona o bardağı eline alarak üstten yansıyan güneş ışığına tuttu ve ardından havaya kaldırdı. "Sevgili Anton Valiev, bu kadehi senin için kaldırıyorum, dostluk ve ortaklığımıza." 

Gözleri hafifçe dolarken, cam kubbenin üstünde bir sürü karga uçuşmaya başladı. Birçok kişinin dikkati oraya çekilmişti. Kuşlar şekil yaparak uçarken İlona bardağı masaya koydu. O anda slayt değişti, İlona ve Anton'un üniversitede çekildiği fotoğrafları çıktı. İkisi de ne kadar gençti öyle. Aynı okuldan mezun olmuş ve sonsuza dek arkadaş olmaya yemin etmişlerdi. 

Slayt ilerlerken, son kısımda Anton'un kolunun altında duran o sandığı gördüm. Kalbim adeta yerinden çıkacak gibi korkuyla doldu. Çünkü o sandık net görünmese de, benim bulduğum sandığa benziyordu. Fotoğraf hızlı geçtiğinden inceleyememiştim. 

İlona kürsüden ayrıldıktan sonra herkes ikişerli sıralar halinde salondan çıkmaya başladı. Bazı kişiler İlona'nın yazdığı kitabı götürüp imza atmasını istediler fakat kadının orada durmaya hiç niyeti yoktu.

Abeluroba'nın Lanetli OyunuWhere stories live. Discover now