Bedendeki lanet

78 58 4
                                    

Sabahlama fikrime katılmışlardı ve Leyan ile beraber rahat kıyafetler giyerek çocukların odasına kalmaya gitmiştik. Karşılıklı iki yatak üzerine ikişer üçerli oturuyorduk, ışıklar kapalıydı.

Ekin yan tarafımda uzanmış tavanı seyrediyordu. "Kış boyu buraya gelmeyi iple çektim. Şimdi ise yazın nasıl geçeceğini düşünüyorum şaka gibi." 

Leyan bir tarafa Ruşen diğer tarafa uzanmış uyuyakalmışlardı bile. Saat 02.30 civarıydı.

"Ben de buradaki ilk yazımın farklı geçmesini umuyordum. Tek diyebileceğim iyi ki sizi tanıdım. Hey, inanamıyorum uyudun mu?" 

Ekin'de konuştuğu yerden uyuya kalmıştı, tek ayakta olan bendim. Asla uyuyamazdım, nöbet tutmalıydım herkesin güvenliği için. Bu yüzden kendimi oturur bir pozisyona getirerek pencereye başımı yasladım.

Dışarda hareketlilik gördüğüm zaman başta öğrencilerden biridir dedim ama içim rahat etmedi. Bungalovun balkonuna çıkarak korkuluğa tutundum.

"Elmira..." İşte bu ses, sandığın beni çağırdığı sesti ve uzaktan geliyordu. Yumruğumu sıktım ve sesin beni çağırdığı yere doğru yürümeye başladım. Rüzgar esiyordu, kollarımla kendimi ısıtmaya çalışarak emin adımlarla ilerliyordum.

Arkamdan gelen Kıvanç beni omuzlarımdan yakaladı. "Nereye gidiyorsun bu saate?" 

"Adımı duydum, beni çağırıyor. Onu bulmak zorundayım, sese gidiyorum." dedim. 

"Aklını mı kaçırdın sen? Hadi gel bungalova dönelim." derken kolumu çekiştiriyordu ve oldukça korkmuştu. 

"Yapma." dedim "Üzgünüm Kıvanç ama ben her türlü gideceğim. Sen dönebilirsin istersen." 

Önce duraksadı ama sonra benimle aynı hizzaya geldi. "Seni yalnız bırakmayacağım. Bu hepimizin laneti. Hadi nereye gidiyorsak gidelim." 

İçinden gelmiyordu gelmek ama beni tek başıma bırakmamıştı buna rağmen. Beraber kamp alanından çıkıp ormanlık alana doğru ilerledik. Sesi tekrar duymaya çalışıyordum.

Uzun bir ilerlemenin sonucunda terk edilmiş bir kilisenin önünde bulduk kendimizi. İçerden yeniden ses duyuldu. "Buradayım..." 

"Bunu sen de duydun mu?" diye sorduğumda, Kıvanç kafasını salladı, ayakları resmen geri geri gidiyordu. Ona yaptığım bir göz hareketinden içeri bakmak istediğimi anladı ve çaresizce onayladı. Dışarıda tek başına kalmaktan eminim daha çok korkuyordu.

Küçük bir yapıydı. Kapıyı el birliği ileri açtıktan sonra içeri girdik. Etrafta birkaç kutsal fotoğraf ve pekte eski olmayan oturma yerleri vardı.

"İlerlemeye devam mı edeceğiz? Gördüğün gibi kimse yok." demesiyle arkası dönük bir adamla karşılaştık. Tam karşımızdaydı.

Ayak bileğindeki dövmesinden onun Joseph olduğunu anladım. Korku içinde Kıvanç'ın elini tuttum, o da benim gibi dona kalmıştı. 

"Tek gelmeni beklerdim." dedi adam ellerini arkasına koyarak. "Bakıyorum da biricik arkadaşın seni yalnız bırakmamış." 

Kıvanç bana bakıyor ama korkudan tek kelime dahi edemiyordu. Onun aksine ben artık bu işi çözmek istiyordum. "Senin baştan beri Joseph olmadığını biliyordum! Kimsin sen ?" 

Olduğu yerde kahkaha atmaya başladı ve yanımıza birkaç adım yaklaştı. "Demek bu aptal adamın bedenine girdiğimi anladın. Ben de oyunu başlatıp serbest kalmamı sağladığında aptal olduğunu düşünmüştüm ve devam etmeyi kurtuluş sandığınızda."

"Sana soru sordum, duymadıysan tekrar edeyim. Kimsin sen?" 

"Bu kadar cesur muydun sen Elmira? Beni şaşırtıyorsun." sesi insan dışı bir tondaydı. Ayırt edilemiyordu. "Seni tanıyorum. Çok yakınındayım ama beni bir türlü bulamıyorsun. Çünkü uzakta olduğumu düşünüyorsun."

Abeluroba'nın Lanetli OyunuTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon