İyi ki doğdun

15 11 2
                                    

Gözlerim duvara asılı tahta saatin üstünden bir türlü ayrılmıyordu. Ya da masada oturan kişiyle göz göze gelmemek için bir bahaneydi yalnızca. Tik tak tik tak tik tak...

Merit okulun yeni ve genç yöneticisi olarak beni odasına çağırmıştı. Nedenini bilmiyordum. Ellerini masanın üstünde birleştirmiş benim hal ve hareketlerimi izliyor, analiz yapmaya çalışıyordu.

"Neden burada olduğumu sorabilir miyim?" dedim sessizce. Kasvetli odanın içinde oturmak beni oldukça yormuştu. İstemsizce huzursuzdum.

"Yapılan hiçbir etkinlikte görmedim seni. Samir Beyin de seanslarına hiç katılmamışsın. Mental olarak iyi olmadığın belli, sorun ne?" dedi ve cevap vermemi istercesine eliyle konuşmam için bana izin verdi.

"Mutlu değilim ve sahte bir mutluluğu oynamak istemiyorum." dedim. Sözüm onu düşündürmüştü. "Neden mutlu olmadığını sorabilir miyim? Tüm yaz kendini kapatacak kadar hem de."

Bu soruyu cevapsız bırakmıştım. Ne diyebilirdim ona?

"Peki, cevap vermek zorunda değilsin. Yarın bahçede yıl sonu kutlaması yapılacak. Seni orada görmeyi istiyorum." dedi. Neden bir anda beni önemsemeye başladığını merak ediyordum doğrusu.

Odasına, ne olduğunu öğrenmek için mi çağırmıştı yoksa o da bir şeyler biliyor olabilir miydi? Kafa salladım orada olacağımı söyleyerek. Dediğine itiraz etmek istemedim o an fakat isteğim yoktu. Eğlenmek haksızlıktı sanki bana.

Yine de insanların içinde olmak kısa bir süre için güvende hissettirecekti.

"Beni garip bulduğunuzu biliyorum. Yalnız kaldığımda kendime zarar vermemden mi korkuyorsunuz? Merak etmeyin, yaz okulunun itibarını zedelemem." dedim arkama yaslanarak. Tek derdinin bu olduğunu düşünüyordum.

Beni göz önünde bulundurmak istemesinin başka ne nedeni olabilirdi ki?

"Seni garip bulmuyorum. İnsan zaman zaman depresyon denen duyguyu yaşayabilir. Gözlerin...İfadesiz yüzünün aksine birçok duyguyu barındırıyor. Üzgünlüğünü ilk andan beri hissettiriyorsun." dedi otoriter bir ses tonuyla.

Ben kimseye kelimlerlerle dahi bir şey anlatamazken, o beni sessizliğimde çözen ilk kişi olmuştu.
Karmaşık bir haldeydim ve en azından anlanmak biraz da olsa içime su serpilmesine neden olmuştu.

Onu yanlış tanımıştım belki de. Egolu, kibirli birinin sözleri olamazdı bunlar. Ya da öyleydi fakat bunlar yegane kişilik özellikleri değildi, sandığımdan fazlası vardı.

"Bu yaz diğer yazlardan farklı. Art arda çok olay yaşandı ve ister istemez etkilendik." dedim yeri izlerken. Bu seferde halının çizgilerine dalmıştı gözlerim.

"Haklısın." diyebildi yalnızca.

Lanetle alakası olmayanlar da kötü olaylara maruz kalmıştı.
Yangın, katil bir eğitmen...
Hepsinin benim suçum olduğunu bilmek ise en acısıydı.

Yaz okulu birçok öğrencisini kaybetmişti. İlona tüm bunlara rağmen okula dahi gelmemişti.

Acımasız mıydı yoksa korkak mı?

Evvelsi gün olduğunda, Yasmin ile birlikte onun odasında oturuyorduk.
"Etkinliğe katılmamız gerektiğini mi düşünüyorsun?" diye sordu bana. Ona her şeyi anlatmıştım, Zümrüt Hanım ve Ufuk'u...

"Evet." dedim "Kalabalık fırsata dönüştürülebilir. Bir şey olduğu takdirde uzaktan müdahale edemeyiz ve şüphe ettiğim kişiler var."

"Belki de haklısın. Odada durmaktan daha yararlı olabilir. Ekin ve Kıvanç'a da soralım." dediğinde kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım.

Abeluroba'nın Lanetli Oyunuजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें