Zümrüt Hanım'ın sırrı

76 55 1
                                    

Joseph'in ayak izlerini takip ederek kamp alanına varmıştık. Her yer duman içindeydi ve çığlıklar havada kol geziyordu. Bunun karşısında dona kalmıştım. "Yetişemedik." dedi Kıvanç sesi titrerken, gözyaşlarım kendiliğinden akmıştı.

Ekin ve Kıvanç arkadaşları için koşarken ben hala bir kabustaymış gibi hissediyordum. İçimden bir an önce uyanmak için dua ediyordum. Eğer şimdiki aklım olsaydı sesi takip etmek gibi bir aptallık asla yapmazdım ve böyle sonuçlanmazdı. Tuzağa düşürülmüştüm.

Kargaşanın arasına ben de girdim. İtfaiye yangını söndürmek için uğraşırken maalesef söndürülen bungalovlardan cesetler ve yaralılar yavaş yavaş çıkarak ambulansa götürülüyordu.

Yasmin gözyaşları içinde bana sarıldı. "Haklıydın. Bu kadar rahat olmamam lazımdı. Sana inanmalıydım." 

"Lanetin kurbanını almasına engel olduğum için tek bir kişiyi alır sanmıştım ama o." öfkeden titreyen dudaklarımla kıza döndüm. "O bir canavar! Kalbini karanlığın doldurduğu korkunç bir canavar!" 

Ambulanslara doğru yaklaştım, polisler elbette yaklaşmama izin vermiyordu. Yaralılardan ya da asla kaldıramayacak olsam da cesetlerden tanıdıklarımı arıyordum. Psikologlar dahil herkes dehşet içindeydi, göz gözü görmüyordu. Bir yandan ağlayanlar bir yandan onları sakinleştirenler.

Koşarak arkadaşlarımın bulunduğu bungalova gittim, yangın söndürülmüştü. Her yer yanık içinde simsiyahtı fakat sandık sapasağlam tam ortada duruyordu. Sanki ne olursa olsun bana engel olamayacaksın diyordu bana. Elime aldım  "Senden nefret ediyorum." dedim sessizce.

---

Büyük yangının ardından iki gün geçmişti. Joseph ve içindeki lanetten haber yoktu, polis her yerde onu arıyordu.

 Kalanlarla birlikte Abeluroba'ya geri dönmüştük. Çoğu kişi ülkesine geri dönerken, kalanlar yastaydı. Yüz yüze baktığımız birçok insan vefat etmişti ve hepsinin resmi bahçede asılıydı. Bizse tamamen siyah giyinmiş onları anıyorduk.

İçimin nasıl yandığını tarif dahi edemezdim. İki arkadaşımı daha kaybetmiştim ama yangında değil. O geceden sonra Leyan ve Ruşen'de tıpkı Alphan gibi kaybolmuştu. Onları yalnızca dördümüz hatırlıyorduk. Lanet onunla baş edemeyeceğimizi bu şekilde göstermişti.

 Topladığım birkaç çiçeği resimlerin önüne bıraktım. "Çok üzgünüm." demekten başka ne diyebilirdim ki? Sesim çıkmaz haldeydi.

İlona Erdemli bu felaket sonrası bile uğramamıştı okula, yalnızca kendi adıyla yaptırdığı bir çelenk göndermişti. Bu insana ister istemez bir şeylerden korktuğunu düşündürüyordu ya da kaçtığını.

Üzüntümün yerini koskoca bir öfke kaplamıştı. Lanete öfkeliydim, sandığa öfkeliydim, kendime öfkeliydim...

Ve sandığı ısrarla almamı sağlayan o kişiye, onunla konuşmak için etrafa bakındım. Zümrüt Hanım etrafta yoktu, dikkat çekmeden oradan ayrıldım ve psikologların çalıştığı binaya gittim.

Kapıyı bile çalmadan odaya daldım çünkü ne sabrım ne de saygım kalmamıştı. Kadın ayağa kalktı ve kahvesini masaya koydu. "Bir daha sakın kapıyı çalmadan içeri girme." dedi ve devam etti. "Bu şekilde odaya daldığına göre, benimle konuşmak istediklerin var."

Kollarımı birbirine kenetledikten sonra odada tur atmaya başladım. "Eminim sizde bu yangının basit bir kundakçılıktan ibaret olmadığını biliyorsunuzdur." 

"Ne demek istiyorsun, açık konuş." dedi karşıma dikilirken ve uzun tırnaklarını masaya vurmaya başladı. Daha çok stresli görünmesine sebep oluyordu tavırları.

Abeluroba'nın Lanetli OyunuWhere stories live. Discover now