Beyaz gül

73 65 14
                                    

Etkinlik saatleri başladığından bahçe insanlarla doluydu. Bense onlardan saklanarak ilerlemeye çalışıyordum.

 Reşit olduktan sonra insanlar artık çocukların yaptığı şeylerden keyif almaz derlerdi. Oysa onlar büyük bir keyifle sessiz sinema oynuyor, tahmin etmek için can atıyorlardı. Abeluroba herkesin içindeki o çocuğu özgürce yaşatıyordu. 

Onlara baktıkça, ne kadar şanslı olduklarını hatırlıyordum. Tasasız bir şekilde yazın tadını çıkarıyorlardı. Hiçbir şeyden haberleri yoktu. O sevdikleri eğitmen Joseph'in artık olmadığından bile habersizlerdi. Başlarında başka biri duruyordu. Neden biz onlar gibi olamıyorduk? Lanet neden bizi seçmişti, neden özellikle beni bulmuştu?

Odaya gitme fırsatı bulamamıştım. Göz altlarım uykusuzluktan morarmıştı muhtemelen ve saçlarım dağılmıştı. Bir şey yapmadan durduğum her an kendimden nefret ediyordum. 

Bazı bakışlar üstüme çekilmişti. Ne halde olduğumu tahmin edebiliyordum ama umurumda değildi. Düşüneceğim son şeydi nasıl göründüğüm. Ölümden dönmüştüm, kurtulmam büyük bir şanstı. 

"Elmira!" diye bir sesle olduğum yerde duraksadım. Sesin Ekin'e ait olduğumu biliyordum, yavaşça arkamı döndüm.

Sarmaşıklarla dolu yurduma dönerken, arkadaşlarımla karşılaşmıştım. Artık göz göze gelmiştik ve onlardan kaçma şansım yoktu. Yavaşça yutkundum, ne diyeceğimi bilmiyordum. Durdukları yerden bana bakıyorlardı. Hepsi beni gördüklerine şaşırmışlardı.

Ekin yanıma gelerek bana sımsıkı sarıldı, şoku ilk atlatan o olmuştu. Kıvanç ve Leyan'da aynı şekilde sarıldıktan sonra elimi tuttular, sırtımı sıvazladılar. Beni gördüklerine sevinmişlerdi. "Başına bir şey geldi sandık. O kadar sevindim ki iyi olmana" dedi Ekin. 

Kıvanç mutlulukla gülümsedi. "Çok merak ettik seni. Her yere baktık ama Ruşen artık geri dönemeyeceğini söyledi." 

Leyan saçlarımı narince okşadı. "Ne oldu sana ? Lütfen anlat." 

Ne halde olduğumu görüyorlardı ve doğal olarak bilmek istiyorlardı. 

Tek kelime bile etmeden sadece Ruşen'in gözlerinin içine baktım. "Ama, sen nasıl?" dedi titreyen sesiyle. Bana yaklaşamıyordu bile utancından, tüm dikkatler ona çekilmişti. Elbette yaptığını kimseye anlatma niyetim yoktu.

 Yaklaşmaya yeltendiği zaman elimle dur işareti yaptım, gözleri dolmuştu. Ona tıpkı diğerlerine sarıldığım gibi sarılmak istiyordum ama yapamadım. Korku anında yaptığı şey için onu suçlamıyordum fakat kızgındım. "Akşama konuşalım, ayakta bile zor duruyorum. Odama geçsem iyi olacak." 

Zümrüt hanım pencereden beni izleyerek kahvesini yudumluyordu. Birkaç saniyelik göz temasından sonra arkadaşlarıma geri döndüm.

"Sen rahatça dinlen. Aç mısın bu arada?" diye sordu Ekin. İştahım kalmamıştı. Olumsuz anlamda başımı salladım, tek kelime bile etmeden oradan ayrıldım. 

Leyan rahatça dinleneyim diye beni odada yalnız bırakmıştı.

Duştan çıktıktan sonra giyinerek yatağımın üstüne oturdum. İçime içime istemsizce ağlıyordum, artık kendimi tutacak halde değildim. Güçlü olmam, savaşmam gerektiğini biliyordum ama zordu, sanki tüm yük benim sırtımdaydı. 

Kapı çaldığı zaman ayağa kalkarak açtım. Karşımda duran Yasmin'di. "Kıvanç iyi olduğunu söyledi ama ben bizzat görmek istedim." dedi ve boynuma sarıldı. Ben de ona sımsıkı sarıldım. 

"İçeri geçsene." dediğimde geçti ve yatağımın önünde duran sandalyeye oturdu, tam karşıma. "Konuşmak ister misin?" diye sordu sakinleştirici bir sesle. Nedenini bilmediğim bir şekilde ona güveniyordum.

Abeluroba'nın Lanetli OyunuDonde viven las historias. Descúbrelo ahora