Kardeşlerin yüzleşmesi

24 13 2
                                    

Yüzüme doğru uçuşan saçlarımın altından mührü izliyordum. Gözlerim tam olarak onun üzerindeydi. Bu mühür, bana bir şekilde geçmişi izlettiriyordu ve sır perdesini yavaş yavaş aralıyordu. Bana aitti, bedenime.
İkinci lanetin Ufuk olduğunu biliyordum, peki ya ilki kimdi? Pawel, İlona ya da gördüğüm o yüzlerden herhangi birisi olabilirdi.

Belli ki üçüncü ve son parça olan lanet, ilkini tanımamı istiyordu. Belki de beni kendi tarafına çekmek. Duygularımı kullanarak bunu deniyordu.
Rüzgarın estiği yöne dönerek, kolumu usulca havaya kaldırdım. Ay ışığına doğru.

Benden ne istediğini merak ediyordum. Bir sırrı açığa çıkarmamı mı yoksa adaleti sağlamamı mı? Neydi bu mührün ve de bunu bana mühürleyenin isteği, bilemezdim.

Tek isteğim, her şeyi hızlıca öğrenebilmek olduğundan içtenlikle diledim. "Lütfen, beni oyalamanı istemiyorum. Geçmişte yaşanan, etkileri süren her neyse bunu bana hızlıca göster."

Yaz ayının sonlarına gelmiştik, az kalmıştı. Zaman dahil hiçbir yönden şansım yoktu artık. Hızlı olmak zorundaydım.

Ufuk ile iletişime henüz geçememiştim, çıkmamıştı karşıma. Nedenini tahmin edebiliyordum, bana açıklayacak bir şeyi yoktu. Bildiğimi anlayacak kadar zekiydi. Yalnız kaldığımı hissediyor olmalıydı...

Zümrüt Hanım serbest bırakılmıştı kağıtta bulunan itiraftan sonra fakat Abeluroba'ya dönmedi. Tüm gururu ayaklar altına alındıktan sonra da dönmek istemezdi. Atılan nefret dolu beddualar için pişman olmak hiçbir işe yaramayacaktı. İnsanlar olan biteni anlamadan yargılamayı severdi. Basit olandı bu.

Beyaz güller solmuştu, bu da uzun süredir kimsenin onlarla ilgilenmediğini gösteriyordu. Neredeydi Ufuk?

Eskiden ışıksız dahi uyuyamayan ben artık karanlık ormanın derinliklerinde, her gece yüzleşmeyi bekliyordum. O korkak kızdan artık eser kalmamıştı, değişmiştim. Mezarlığa yakın bir kısımda duruyordum. Kimsecikler gelmezdi oraya, özellikle de geceleri.

Yaz okulunun bana katacaklarını biliyordum fakat bu kadarını ben de düşünemezdim. Arkadaşlık duygusunu kısa bir zamanda öğrenmiştim. Bu duyguyu öğrenmek için uzun bir zamana ihtiyacım olmamıştı zira ... bizim arkadaşlığımız erken sınanmıştı. Alphan, Leyan, Ruşen, Ekin ve Kıvanç...

Hepsine karşı tarif edemediğim büyük bir bağ vardı, sanki yıllarca arkadaşmışız gibi. "Belki de öylesindir."

Arkadan gelen tanıdık sesle arkamı döndüm, kalp atışlarım tarif edilemez bir hızla atıyordu. Ne demek istediği konusunda fikrim yoktu. Ufuk sonunda gelmişti olduğum yere. Ona sormak istediğim onca soru varken, nutkum tutulmuştu. Titremek üzere olan sesimi susturdum ve derin bir nefes aldım söze başlamadan önce.

"Bir daha seni göreceğimi düşünmüyordum." dedim, gözlerine bakamıyordum. O ise benim aksime, büyük bir zevkle izliyordu beni.

"Burada oturduğun her gece seni izliyordum. Her gün kendime sordum, acaba pes edecek mi diye, fakat yine buradasın. Anlaşılan umudunu hiç kaybetmiyorsun."

Sesi içimde, tanımsız duyguların uyanmasına sebep olmuştu. Eskisi gibi değildi, farklı hissettiriyordu. Acımasız ve inanılmaz derecede soğuk kanlıydı, duygularından neredeyse eser kalmamıştı. Yıllarca üçüncü lanetin, kendini bulmasını beklemişti. Hapis olduğu yıllarda ise tüm hislerini kaybetmişti insanlığa dair. "Yavaş yavaş hissizleşmeye başlıyorsun, değişmeye." dedi ellerini kumaş pantalonunun cebine sokarken.

Giydiği üst rüzgarda havalanıyordu. İnce giysisine rağmen soğukluğu hissetmiyor gibiydi veya hoşuna gidiyordu üşümek.

"Kim olduğunu biliyorum. Sen Ufuk Alakan'sın."

Abeluroba'nın Lanetli OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin