024

1.1K 107 58
                                    

elini ver banabu son dansımız

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

elini ver bana
bu son dansımız

‧₊˚✧ ₊˚੭。.*✩彡‧₊˚✧

Beyaz florasan lambalarının altında gözümü açtığımda hiçbir şeyi anlayamamıştım. Bulanık görüntünün netleşmesi uzun zaman almıştı. Ardından ise kulaklarıma monitörden yayılan sesler ilişti. En son hatırladığım Mert ile küçük bir tartışma yaşadığımız ve Mert'in hız yapmasıydı. Sonrası ise kesik kesikti.

Boynuma takılı olan boyunluk yüzünden konuşmak çok zor geliyordu. Birisine seslenip yardım istemeye çalışıyordum. En sonunda kadın bir hemşirenin sesi doldurmuştu odayı.

"Hasta uyandı. Kontrol için Doktor Bey'e haber verilsin." Ardından yanıma gelip "Nasılsınız?" diye sormuştu.

Onun için kaza yapan birisinin nasıl hissettiğini tahmin etmek zor olmasa gerekti.

Ben uyanmıştım. Peki Mert nasıldı? Onu sormak istiyordum ama ağzımı hareket ettirmek bile canımı yakıyordu.

"Mert," dedim fısıltıyla.

Hemşire "Yanınızdaki beyfendi mi?" diye sormuştu.

"Evet," dedim zorlukla.

"Kendisi sizden daha iyi durumda. Sadece bacağında bir kırık var."

Mert'in belki de kariyerine mal olacaktı bu kaza ama benim için daha önemlisi de vardı.

"Bebeğim," dedim zar zor.

Hemşirenin anında yüzü düşmüştü ve benim de kalbime derin bir sızı saplanmıştı.

"Doktor Bey gelince gereken açıklamayı yapacak."

Bana ne olduğunu söylememişti. Halbuki tek demesi gereken "Bebeğiniz iyi," cümlesiydi. Burnumun direğinden başlayan sızı yavaş yavaş tüm bedenime yayılmıştı. Gözlerimdeki yaşlar teker teker düşüyordu.

"Lütfen bana doğruyu söyle."

Son gücümle konuşmaya çabalıyordum.  Yanımda ne destek alabileceğim birisi ne de kendimde bir güç vardı.

Hemşire hiçbir şey söylemeden odanın kapısını araladı ve ardından içeri doktor girmişti. Hemşire yattığım yatağı kumanda yardımı ile dikleştirirken doktor da "Ağır bir kaza atlattınız," diyerek lafa girmişti.

Bana ne anlattığını anlayamıyordum çünkü aklımda sadece bir soru yankılanıyordu. Doktorun beni kontrol etmesini bekledim sabırla. Her şey tamamlandığında doktordan önce ben lafa girdim, "Bebeğim iyi mi?"

Doktor bir süre düşündükten sonra bana baktı. Her hareketi beni öyle bir çıkmaza sokuyordu ki. Bana kötü bir haber mi verecekti?

"Geldiğinizde kanamanız vardı ve darbelerin etkisiyle keseniz zarar görmüştü. Kanamaya müdahale etmeye çalıştık ama maalesef sonuç alamadık. Çok üzgünüm."

Konuşamadım. Bağıramadım. Nefes alamadım. Tek yapabildiğim ağlamak ve Nicolo'nun adını sayıklamaktı. Doktor benden uzaklaşıp hemşireyle odadan çıktığında odaya başka birisi girmişti. Tanıdık kokusu burnuma dolduğunda Nicolo olduğunu anlamıştım. Beni görmesini istemedim. Kendimden utanıyor ve nefret ediyordum. Bebeğimizin hayatına mal olan bu sorumsuzluğa sebep olduğum için kendimden nefret ediyordum.

Yatağın yanında diz çöküp göz yaşlarımı silen Nicolo "Güzelim," demişti. "Ağlama lütfen."

Ağlama demesi bile daha çok ağlamama sebep oluyordu. Ben yüzüne bakamazken o hala beni düşünüyordu.

"Özür dilerim," diye mırıldandım.

Ellerimi tutup üstüne dudaklarını bastırdı, "Senin suçun değil."

Benim suçumdu. Böyle olmasının sebebi bendim. Nicolo'nun yüzüne baktığımda ağlamaktan kızarmış bir çift göze olan büyük bir özür borcum vardı. Hem onun hem kendimin hayallerini yıkmıştım. Ben ailemizi kuramadan yıkmıştım.

"Lütfen ağlama ve kendini yorma. Her şeyi halledip yoluna koyacağız, söz veriyorum."

"Bebeğimiz öldü."

Aklımızı dolduran o düşünceyi sesli söylediğimde ikimiz de tuttuğumuz hıçkırıklarımızı serbest bırakmıştık.

"O evine gitti Lina'm. Cennette dinleniyor."

Onun evi bizim yanımız değil miydi ama? Biz onun için her gece uyumadan önce hayaller kurmuyor muyduk?

"Ölmek istiyorum," dedim kendi kendime.

Nicolo Türkçe konuştuğum için hiçbir şey anlamıyordu.

"Ölmek istiyorum," diye bağırdım tekrar.

Dizlerimi yumrukladım. Sanki sinirimi boşaltmak ister gibi bağırdım. Küfürler ettim. Fakat içimdeki sinir hiç dinmedi. Aksine kendime zarar veremediğimde daha da büyüdü.

Nicolo kalkıp beni durdurmaya çalışırken odaya hemşireler girmişti. Koluma değen soğuk metalin iğne olduğunu gördüğümde kaçmak için çabaladım. Beni uyuşturmalarını istemiyordum. Faka direnişim bir sonuç vermemişti. Çığlıklarım önce mırıltılara sonra göz yaşlarına en son da karanlık olmuştu.

Ne kadar uyudum bilmiyordum fakat uyandığımda farklı bir odadaydım. Burda daha az medikal cihaz vardı ve normal bir istirahat odasıydı.

Yanımdaki koltukta oturan babam ve annem ayaklanıp başıma dikldiğinde iyi olup olmadığımı sormaya başlamışlardı. Hiçbir cevap vermeden bir soru sordum, "Mert nerede?" Odayı bir sessizlik kaplarken sorumu tekrar etmiştim, "Mert burada mı?"

Babam "İki yan odada," dediğinde hemen yattığım yerden kalkmak için bir hamle yapmıştım. Fakat annem ve babam beni engellerken Nicolo'da önüme geçmişti.

"Lütfen bırakın beni onunla konuşayım."

"Tamam da kızım dinlenmen gerekiyor."

"Bu acılar dinlemekle geçmez baba. Bırak da içim soğusun."

Söylediklerim üzerine kimse bir şey söyleyememişti ve ellerini üzerimden çekmişlerdi. Ağrı kesicilerden dolayı biraz daha kendimdeydim ve yürüyebileceğime inanıyordum.

Zor da olsa Nicolo'dan destek alıp yataktan kalktığımda ağır adımlarla odadan çıkmıştım.

"Bu taraf mı?" diye sormuştum sağ tarafımı göstererek. Babam başını sallayıp onayladığında iki kapı ötedeki odaya girdim.

Mert ayağı alçıda yatağında yatıyordu. Annesi, abisi ve İrfan Can Kahveci ile eşi odadaydı. Hiçbir şey söylemeyip Mert'e yaklaştığımda odada bir uğultu oluşmuştu.

"Uyansana," dedim onu dürterken. "Sen nasıl rahat uyuyorsun?"

"Kızım sakin ol," diyen annemi umursamadan uyanıp kendine gelmeye çalışan Mert'in yakasına yapıştım.

"Senin için nasıl rahat Mert? Nasıl burada öylece yatabilirsin? Bir şey söylesene."

Annesi "Noluyor Lina?" diye bağırıp koluma yapıştığında sertçe onu uzaklaştırmıştım.

Karnımdaki dikişler açıldığını hissettiğimde acıyla inlemiştim. Üzerimdeki beyaz geceliğe baktığımda küçük kan lekelerini yayıldığını görmüştüm.

Nicolo'nun beni tutmasına izin vermeden tekrardan Mert'e döndüm, "Bebeğim öldü benim!" Elimi karnıma götürdüğümde bulaşan kanı ona gösterdim, "Bak! Benim bebeğimi sen öldürdün. Bebeğimin katiliyken nasıl rahatça başını bu yastığa koyuyorsun?" Yumruk yaptığım ellerimi Mert'in göğsüne vurduğumda herkes beni tutmaya çalışıyordu. Kimsenin beni engellememesi için büyü çaba sarf ediyordum. Enerjimin sonuna gelirken yavaş yavaş dizlerim üzerine düşmüştü, "Bebeğimin katili senken benim içim nasıl soğuyacak?"

‧₊˚✧ ₊˚੭。.*✩彡‧₊˚✧

yes to heaven, nicolo zaniolo.Where stories live. Discover now