11

585 72 24
                                    

Bölüm parçası »»

Kadebostany - Castle In The Snow

~

Nilüfer, sıcak duştan çıkıp buğulu aynaya baktığında gördüğü tek şey yorulmuş, üzülmüş, yıpranmış bir kızdı.

Eliyle aynayı sildikten sonra aynı işlemi göz yaşları için de uyguladı. Banyoların olmazsa olmazı, gözyaşlarıydı. Uzun zaman önce keşfetmişti bunu, banyoda ağlamak insanı rahatlatıyordu.

"Bu sondu. Bu sefer sondu."

Gerçekten bu sefer kararlıydı, artık üzülmek, ağlamak istemiyordu. Artık kendisi için iyi bir şey yapacaktı.

Üniversite kaydını dondurmadan önce gıda mühendisliği okuyordu, tıpkı lise gibi üniversitede de hayalet öğrenci rolünü üstlenmişti ama daha ilk senede pes edip kaydını dondurmuştu. Üniversite, lisenin tıpatıp aynısıydı, aynı boş beyinler ve aynı boş bakışlar. Sadece bu sefer kişilerin yaşı daha büyük oluyordu.

Ve tabii bir de Nilüfer zaten bir geleceğinin olmadığı için eğitim görmenin gereksiz olduğunu düşünüyordu.

Şimdiye kadar.

Kendisi için, geleceği için bir şey yapacaktı ve bu da okula geri dönmek demekti. O gereksiz insan topluluğunun bulunduğu yere. Gözlerini devirdi, hayatı sevmek, sevmeye çalışmak bile çok zordu.

Hem okula gidip hem çalışabilirdi, şimdi çoğu genç böyle yapıyordu ve babasının da izin vereceğinden emindi. Çünkü evi geçindirmek, tek bir gelirle olacak iş değildi. Belki bir yararı dokunabilir, babasına yardım edebilirdi. Belki o zaman annesi onu bir nebze olsun affederdi.

Banyodan çıkıp üzerini giyindi ve yatağına uzanıp kulaklıklarını taktı. Sabah dinleyemediği şarkıların acısını çıkarmak istiyordu.

En son ne dinlediğine bakmadan gözüne çarpan ilk şarkıyı seçti.

Castle In The Snow

"Işık şimdi soluklaşıyor
Ruhum ulaşamayacağım bir yörüngede ilerliyor*
Ki onu yakalayamıyorum
Beynim dönüyor
Ve başım ağrıyor
Her gün biraz daha
Işık şimdi soluklaşıyor
Güçlerim emiliyor
Lanet olası bir filtre tarafından
Korku gülümsüyor
Ve dehşetim şarkı söylüyor**
Her gece biraz daha
Hiçbir şey göremiyorum
Gözlerim bağlı
Kuşları duyabilirim
Uçtuklarını görebilirim
Gökyüzünü görebilirim
Ağlamak üzere
Bir zombiyim
Ne yapacağımı bilmiyorum
Burada yorulmalıyım
Ama kalmak, kalmak, kalmak zorundayım
Kalmak, kalmak, kalmak
Kalmak
Çok yalnızım
Bununla baş edebilecek miyim bilmiyorum
Boşlukta yüzüyor olmak istiyorum
Ama kalmak, kalmak, kalmak zorundayım
Kalmak, kalmak, kalmak
Kuşları duyabilirim
Uçtuklarını görebilirim
Gökyüzünü görebilirim
Ağlamak üzere..."

Şarkının sözleri bitip yerine yüksek sesle enstrümanlar girince gözlerini kapattı ve bu anı daha iyi hissetmeye çalıştı. Duyduğu her bir sesle bedenine sıkışmış olan ruhu dışarı çıkmak için can atıyor, göğsünü içten içe dövüyordu.

Evet, Nilüfer'in duyduğu ses kalp atışları olamazdı, bunlar ruhunun.yumruk sesleriydi. Hem, kalbindeki ağrının sebebi de açıklanmış oluyordu böylece.

"Kuşları duyabilirim
Uçtuklarını görebilirim
Gökyüzünü görebilirim
Ağlamak üzere."

Şarkı bitip gözlerini tavana dikip düşünmeye başladığında, ilk defa aklında umutsuzluk yerine umut vardı. Çirkin duygular yerine daha güzelleri vardı. Belki dünyanın en güzel duyguları değillerdi ama bu bile Nilüfer için büyük bir adımdı.

O yabancı adam, Barlas ona ne yaptı bilmiyordu. Belki omuzlarına örttüğü ceket, belki gözlerindeki samimi bakış, belki kendini çok yakın bulduğunu Beyaz Diş'in ona güveniyor olması... Olasılıklar fazlaydı ama emin olduğu tek şey, artık hayata daha olumlu bakıyor olduğuydu.

Bu, gökyüzünü gözlerine hapsetmiş adam, Barlas, Nilüfer'in hayatında daha çok şeyi değiştirecekti. Düşünceler sadece başlangıçtı.

Ama bunu Barlas da, Nilüfer de bilmiyordu.

Henüz.

Ölü Ruhun ÇığlığıWhere stories live. Discover now